HDK “Barış İçin 1 Milyon İmza” kampanyası başlattı: Herkesi kampanyaya destek vermeye çağırıyoruz

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Türkiye Büyük Millet Meclisine iletmek üzere "Barış İçin 1 Milyon İmza" kampanyası başlattı. Kampanyanın startı İstanbul’da yapılan deklarasyon etkinliğiyle verildi. Deklarasyona HDK Eş Sözcüleri Meral Danış Beştaş ve Ali Kenanoğlu, HDK bileşenleri ve Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan katıldı.

Beştaş ve Kenanoğlu tarafından okunan barış deklarasyonunda şu ifadeler yer aldı:

Barışa şans vermek için buradayız

Sürdürülebilir bir barış ve dünya mümkün diyoruz. Yeter ki barışa bir şans verelim. Bu şansı vermek için buradayız. Şu an barış için küçük de olsa büyük de olsa bir kapı aralanmış durumda. Belki çok yakınız belki de bu yakınlığı bizler tayin edeceğiz. Bu nedenle bu imza kampanyasını başlatıyoruz. Barışın kolay bir süreç olmadığını ve ne ülkemizde ne de dünyada barışın kolaylıkla elde edilemediğini iyi biliyoruz. Barışı sağlamak kolay olsaydı, dünya büyük savaşlara sahne olmazdı, dünya yok eden savaşlarla anılmazdı. İki dünya savaşı yaşadık ve şu an 3. Dünya Savaşının eşiğindeyiz. Bu sesleri, bu trajedileri her yerde duymak mümkün. 1. ve 2. Dünya Savaşlarından insanlık büyük bir yıkım ve utançla çıktı. Bugün bile Avrupa sözleşmeleri, BM’nin birçok belgesi yeni savaşların yaşanmaması ya da savaş hukuku dediğimiz geçmişle yüzleşme ve onarım dediğimiz süreçleri esas alıyor. Hala bu utançların altından kalkabilmiş değiliz. Şu anda Gazze’de yaşananlar tarihin utanç sayfalarına yazılmaya devam ediyor. Dün bir ateşkes yaşandı ama Gazze’de yaşananları uzun süre ne unutabiliriz ne de bunun üzerine bir sünger çekebiliriz. Çocuklar barut kokusu içinde ölümü bekliyorlar. Gazze ve Suriye'de bunları canlı yayınlarda izliyoruz maalesef. Ukrayna, Lübnan, Suriye, her yerde bu utanç sayfaları devam ediyor. Bizler karar vermeliyiz: Bu utanç sayfalarında mı yer almak istiyoruz yoksa onurlu bir barışı yarınlara miras bırakanların yanında mı olmak istiyoruz? İşte karar vermemiz gereken mesele bu.

Barışın toplumsallaşması hedefini HDK olarak önümüze koyduk

Bizler HDK çatısında ne yapmak istiyoruz? Sağlam tuğlalarla bir barış örmek istiyoruz. Barış çağrısının kimden ve nereden geldiğinden ziyade, bunu demokratikleşmeye nasıl evriltebileceğimizi hep birlikte tartışmak zorundayız. Ancak bu şekilde toplumsal beklentileri karşılayacak bir sürece girmiş oluruz. Barışın toplumsallaşması hedefini HDK olarak önümüze koyduk. Son kongremizde de barışın toplumsallaşmasını ve gündemleşmesini birinci madde olarak önümüze koyduk. 8-19 Şubat’ta İstanbul’da uluslararası bir konferans yapacağız. Orada barış mücadelesini konuşuyor olacağız. Bugün de imza kampanyamızı ve barışın toplumsallaşmasını bir adım ileriye taşımak için bir araya geldik. Barışın toplumsallaşması nedir?

Barışın toplumsallaşması dediğimiz şey; herkesin kendini bulduğu, tek bir sesin değil, toplumun tüm seslerinin çıktığı ve duyulduğu bir meseledir. Evet, Kürt sorunu bu ülkedeki eşitsizliklerin en net bir şekilde yaşandığı meselenin adıdır. Kürt sorunu bir inkar sorunudur. İnkar edilen, yok sayılan tüm kesimlerin ve tüm sorunların barış talebi karşısında birleşmesi ve inkarların kabule dönüşmesi mümkündür. Bir mümkünün kıyısındayız elbette ama artık o kıyıda durmanın değil içine girmenin zamanıdır.

Tarihin katmanlarında halkların barış içinde yaşama arzusundan doğan izlerin görüldüğü bu topraklarda sadece tekçi anlayışın hakim kılınması çabası devam ettirilemez. Bu kana, bu ölüme, bu savaş politikalarına artık hep birlikte dur demek zorundayız.

Yanı başımızda Rojava’da halkların ve inançların bir arada yaşadığı demokratik, kadın özgürlükçü, çoklu kimlik ve inanç temelli bir model hem bölge halklarına hem de dünyaya umut sunmaktadır. Bu umudu büyütmek elimizde.

Binlerce yıldır medeniyetlere ev sahipliği eden bu kadim coğrafya, gökyüzünden yağan ateşle yok edilme kültürüne karşı barışarak direnebilir. Farklı kültür ve inançlardan gelen yurttaşların bir arada yaşaması mümkün. İşte buna en güzel örnek Rojava.

100 yıllık ezberlerimizden kurtularak ve ayrımcılığın her türlüsünü karşımıza alarak; cinsiyet, ırk, dil, din, kültür ve benzeri farklılıkları kapsayan çoğulculuk temelinde bir demokrasi inşasını son derece mümkün görüyoruz. Üstelik eşitliğe, özgürlüğe ve barışa inananlar olarak, tarihin yeniden yazılmakta olduğu şu anlarda, ayrımsız bir dünyayı yaratma ihtimalimize de bir o kadar yakınız.

Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesi için, imha ve inkarın politikaların son bulması için pozitif barışı örmek mümkündür. Bu nedenle barış duygusunun ve bilincinin toplumsallaşması için bu imza kampanyamızla birlikte her yerde bu meseleyi her yerde konuşuyor tartışıyor olacağız.

Tüm bu saiklerle, başta TBMM olmak üzere, ilgili siyasi çevreleri, demokrasi güçlerini, demokratları, özgür ve adil bir yaşam özlemini duyumsayan tüm kesimleri, sivil toplumu ve kurumlarını barış için bir tuğla koymaya, barışın inşası ve gelişimini birlikte ilmek ilmek örmek adına inisiyatif ve sorumluluk almaya davet ediyoruz. Barışa bir şans verelim!

İmzaya açılan ve Kenanoğlu tarafından okunan metin de şöyle:

Barış İçin Bir Milyon İmza!

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uzun yıllardır yaşadık ve yaşıyoruz ki Kürt sorunun çözümü adına dayatılan güvenlikçi politikaların yarattığı çatışma hali yüz binlerce insanın ölümü, gözyaşı ve büyük acılarla dolu bir toplumsal tablo ortaya çıkardı, çıkarıyor.

Barışçıl çözümü dışlayan bu ısrarın kaçınılmaz olarak ağır ekonomik maliyetleri de var. Güvenlikçi politikaların öncelenmesi nedeniyle Türkiye’de son 40 yılda en az 3 trilyon dolar harcanmıştır. Bu durum, yaşanılan toplumsal yoksunluğun ve yoksulluğun dayanılmaz boyutlara ulaşmasının da en temel nedenidir.

Kürt sorunu demokratik, barışçıl ve toplumsal çözümünü beklemektedir. Barışı kazanmaktan ve ortak yaşam geleceğimizi savunmaktan vazgeçemeyiz. Ortadoğu’da ve Suriye’de katliam ve soykırım boyutuna varan saldırılar da göstermiştir ki barış bölgede yaşayan halklar ve inançlar açısından da hayatidir. Bu sebeplerle, başta TBMM olmak üzere, tüm siyasi ve toplumsal çevreleri, özgür ve adil bir yaşam özlemi duyan yurttaşları barışın inşası için sorumluluk almaya davet ediyoruz. Savaşın karanlığından çıkıp barışın aydınlığında buluşmak için bir imza da ben veriyorum.


Bakırhan: HDK’nin barış için başlattığı kampanyayı DEM Parti olarak destekliyoruz

Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ise burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Çok önemli bir gündemle buradayız. Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyanın birçok yerinde aslında yaşadığımız birçok soruna sebebiyet veren şeyi, barışın olmamasını konuşuyoruz. Barışın olmaması halinde oluşan tabloyu değerlendiriyoruz. Buradan nasıl bir çıkış sağlayacağımızı değerlendiriyoruz. Bunun için eylem ve etkinlikler yapıyoruz. Bugün de HDK’nin başlattığı önemli bir kampanya için buradayız. HDK’nin bu kampanyayı başlatması değerlidir. HDK halkların, emekçilerin ve ezilenlerin bahçesidir. Bütün renklerin çatısı altında bulunduğu bir zeminden bahsediyoruz. Bu zeminin barış için bir kampanya başlatması kıymetlidir. Biz de DEM Parti olarak bu kampanyayı destekliyoruz. Üzerimize düşen bütün görev ve sorumlulukları eksiksiz bir şekilde yerine getireceğimizi en başta belirtmek istiyorum.

Kendi iç barışını sağlayamayan ülkeler güvenlik ve gelecek kaygısı yaşıyor

Ortadoğu’yu görüyoruz, Türkiye’nin yaşadıklarına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Hiçbir dönem olmadığı kadar hem Ortadoğu’da hem Türkiye’de siyasal zemin bir kırılmayla karşı karşıyadır. Bu kırılmaları önlemenin yolu da var. Kendi iç demokrasisini ve toplumsal barışını sağlamış olan ülkeler bu yaşanan kaos ve kriz ortamından en az etkileniyorlar, en az kırılmayla çıkabiliyorlar. Ancak kendi barışını sağlayamayan, tekçi ve inkarcı, farklılıkları yok sayan bütün sistemler bu kırılmada ciddi bir güvenlik ve gelecek kaygısı yaşıyor. İşte biz de tam da bugün burada Ortadoğu’daki bu kaos ve krizden Türkiye ve Türkiye halklarının en az şekilde etkilenmesi için sorumluluk almış bulunmaktayız. Bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyoruz.

Kaosun sebebi Türkiye’nin toplumsal barışını sağlayamamasıdır

Türkiye bugün tarihinin en büyük kırılmalarından biriyle karşı karşıya kalmayabilirdi. 2013-2015 yıllarında çok değerli bir süreç yürütüldü. Bu süreç demokratik bir zemine taşırılabilseydi, belki bugün yaşadığımız kaygıları yaşamayacaktık. Ortadoğu’daki kaygıların hangi olumsuz etkilerinin buraya yansıyacağını bu kadar kendimize dert etmeyebilirdik. Ama iktidar iki yol arasından tekçi olanı tercih etti, otoriterliği ve zulüm politikalarını tercih etti. Türkiye hiçbir zaman olmadığı kadar baskıcı ve otoriter bir rejimin olduğu bir süreci yaşamaktadır. Demokrasi yok, özürlükler yok, toplumda ciddi bir çürüme var. Her anlamdaki bu çürümeyi sokaklarda, kentlerde görebiliyoruz. Sadece bununla da kalmıyor, ekonomik olarak da ciddi bir çöküş var. Türkiye artık ekonomiyi çeviremeyecek bir noktaya geldi. Hatta emekli maaşlarını nasıl ödeyeceklerinin kaygısını taşıyorlar. Böyle bir yönetimle karşı karşıyayız. Bu çürüme, kaos ve krizin tek bir sebebi var, o da Türkiye’nin kendi iç barışını, toplumsal barışını sağlayamamasıdır.

Barışı savunanlar kaynakların nereye gittiğini sorgulamak zorundadır

Kaynaklar nereye gidiyor? Emekliler, emekçiler, asgari ücretliler ezilirken kaynaklar SMO’lu çetelere maaş olarak gidiyor. Kaynaklar, güvenliğe ve savunmaya gidiyor. Kaynaklar, Kuzey ve Doğu Suriye’de demokratik bir zeminde yaşayanlara karşı SİHA-İHA olarak, top olarak, mermi olarak gidiyor. Barışı savunanlar bunu sormak ve sorgulamak zorundadır. Bu kaynaklar hepimizindir. Bu kaynaklar 85 milyon Türkiyelinindir. Eğer barış diyeceksek, bu kaynakların nereye gittiğini de sormak ve sorgulamak durumundayız. Evet, savaş bir çürüme ve yoksullaşma yarattı. Savaşın kendisi çöküş ve acı demektir. Buradan çıkmak gerekir. Hem HDK hem DEM Parti olarak hem sol ve sosyalist güçler olarak biz bu çıkışın yolunu defalarca işaret ettik. Demokratik bir zeminde diyalog ve müzakere ile Türkiye’nin başta Kürt meselesi olmak üzere kendi sorunlarını çözmesi gerektiğini belirtiyoruz. Bunun dışında bir yol yok. Bunun dışındaki bir yol bir yere çıkmaz. Bunun dışındaki bir çözüm barışa çıkmaz, Türkiye’yi barışa ve refaha kavuşturmaz.

Koşullar oluşsun, çağrılar yapılsın, artık bu ülke şiddetten arınsın

Sayın Erdoğan’ın Diyarbakır’daki bahsettiği refah ve huzur meselesi tam da toplumsal barışı sağlamakla olur. Biz çözümün yanındayız. Meselelerin demokratik yöntemlerle çözülmesini istiyoruz. Dün yine Cumhurbaşkanı, “Gerekli çağrı yapılırsa tüm Türkiye kazanır” dedi. İyi ve doğru bir tespit. Evet, gerekli çağrı yapılsın ama gerekli çağrının yapılması için de koşullar oluşturulsun. Bu çağrıyı yapacaklar neye göre çağrı yapacaklar? Demokratik bir zemin var mı? Bir samimiyet var mı? Bir güven ortamı var mı? Çağrı yaptıktan sonra bu çağrının muhataplarının nereye gideceğinin, nasıl yaşayacağının, hangi zeminde yaşamlarını sürdüreceğinin garantisini verecek bir yer var mı? Hepimizin “Evet, budur” diyebileceği bir adres var mı? Yok. Biz de istiyoruz ki koşullar oluşsun, çağrılar yapılsın ve artık bu ülke çatışmalardan, savaşlardan ve şiddetten arınsın. Herkes kendi kimliği ve inancıyla, kendi farklılıklarıyla bu ülkede yaşasın istiyoruz. Onun için demokratik ulus, demokratik cumhuriyet ve birlikte yaşam diyoruz. Bunları siyaset olsun diye, seçimlerde üç beş oyu alalım diye söylemiyoruz. Biz barışa inandığımız için söylüyoruz. HDK’nin yapmış olduğu bu çalışma önemlidir. Başarıya ulaşacağına eminim. HDK’nin bir bileşeni olarak bizim de sokak sokak, cadde cadde, ev ev dokunmadığımız, gitmediğimiz, barışı anlatmadığımız tek bir yer kalmayacaktır. Bütün örgütümüzle ve yapımızla buna destek verdiğimizi tekrar belirtmek istiyorum.

Bu karanlığa son verecek olan bizleriz; herkesi barışa destek vermeye çağırıyoruz

Savaş ciddi bir karanlık yarattı; konuşamıyoruz, düşünemiyoruz, tartışamıyoruz. Kaygılıyız, güvende değiliz, rahat değiliz. Sabahın köründe kimin kapısının çalınacağı belli değil. Hangi kurumun tehdit edileceği belli değil. İstanbul Barosuna yönelik girişimi gördünüz. Onlar da yeni bir kongre kararı aldılar. Beşiktaş ve Akdeniz Belediyelerinin son günlerde yaşadıklarını gördük. Bu savaş karanlığından çıkabiliriz; koşullarımız var. Türkiye’nin feraseti, Türkiye’de barış ve mücadeleye dönük külliyat ve verilen emekler böyle bir zeminin olduğunu ortaya koyuyor. Halklarımızı bu savaş karanlığından barış aydınlığına taşımaya çalışıyoruz. Bu konuda kararlı ve inançlıyız. İktidarın bu konuda ne düşündüğü önemlidir. Ancak barışı getirecek ve bu karanlığı aydınlıkla sonuçlandıracak olan iktidar değil bizleriz, buradaki bileşenlerdir. Bu imza kampanyasıyla birlikte daha aydınlık ve güzel günlere ulaşabiliriz. İmza kampanyasını destekliyoruz. Türkiye’nin bütün emekçilerini, ezilenlerini, inanç ve kimlik gruplarını bu imza kampanyasına destek vermeye çağırıyorum. Hepimize başarılar. Kolay gelsin.

16 Ocak 2025