Parti Meclisimiz, kongremizin ardından ilk toplantısını Ankara’da gerçekleştirdi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:
Bugüne kadar partimize katkı sunan ve yine yeni dönemde de seçilen tüm arkadaşları saygıyla selamlıyorum. Kongre sonrası ilk Parti Meclisi toplantımıza hoş geldiniz diyorum. Öncelikle, dile kolay 969 haftadır “Bir elimizde çiçek, kollarımızda kelepçe” diyerek sistemin tüm yönelim ve baskılarına rağmen direnen Cumartesi Annelerini de bir kez daha huzurlarınızda saygıyla selamlamak istiyorum.
Önümüzdeki dönem büyük bir dayanışmayla ortak çalışmalar yürüteceğiz
Bir önceki Parti Meclisimizde yer alarak en zorlu süreçlerde emek veren, bedel ödeyen, halkın kazanımlarını esas alarak mücadele eden PM üyelerimize de buradan selam ve saygılarımı iletmek istiyorum. Yine bir önceki dönem Eş Genel Başkanlarımıza, Eş Sözcülerimize, MYK’de yer alarak bugünlerde katkıları olan çok değerli arkadaşlarımıza da bir kez daha huzurlarınızda selam ve saygılarımı iletmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde de yine kendilerinin emeklerini ve desteklerini büyük bir dayanışmayla ve ortak bir çalışmayla mevcut bulunduğumuz yerden ileri doğru gitmek için alacağımızı bir kez daha burada yenilemek istiyorum.
İçimizde olan, HEP’ten bugüne kadar mücadelemizde yer alan arkadaşlarımız da çok iyi bilir ki bizde bayrak değişimi esastır. Kişiler önemlidir, kıymetlidir, hep öyle olmaya da devam edecektir; ama bizde esas olan mevcut yerden bir aşama daha yükseğe bayrağı taşımaktır. Dolayısıyla değişimler kişiler için değil bayrağı var olan yerden bir üst noktaya taşımak için yapılır. Biz de bu bayrağı bize devreden arkadaşlara sonsuz teşekkürlerimizi iletiyor, bizden sonra gelecek arkadaşlarımıza bayrağı biraz daha ileri taşıyarak teslim edeceğimizi de ifade ediyorum.
Kongremizde bizi yalnız bırakmayanlara teşekkürlerimizi sunuyoruz
Hepinizin bildiği gibi yakın zamanda 4.Büyük Olağan Kongremizi yaptık. Yine hep beraber orada büyük bir coşkuyla, büyük bir şevkle ve katılımla kongremizin nasıl olduğunu, bize nasıl bir moral verdiğini beraber izledik. Kongremizin temel sloganı “Özgürlük İçin Yeniden” idi. Bu, basit sıradan bir slogan değil; aynı zamanda önümüzdeki süreçte yol haritamızı, siyasi hattımızı belirleyecek bir slogandır. “Özgürlük İçin Yeniden” daha güçlü daha çok birlikte, daha geliştirilmiş güçlü ittifaklarla, daha güçlü bir mücadeleyle yanıt olacağımızı belirtmek istiyorum. Yine kongremizin sorunsuz bir şekilde geçmesi için emek harcayan bütün partili, emekçi arkadaşları da buradan selamlamak istiyorum. Onlar da zor şartlarda bir kongre gerçekleştirmemize büyük katkılar sundular. Ayrıca kongremizde bizi yalnız bırakmayan başta bileşen partilerimizin temsilci ve eşbaşkanlarına ve yine ittifaklarımızda yer alan partilerin temsilcilerine de teşekkürlerimizi iletmek istiyorum. Kongremizde yine geçmişte olduğu gibi dünyanın dört bir yanından siyasi partilerin ve kurumların temsilcileri de katıldı. Bizi orada yalnız bırakmayan yurt dışından gelen delegasyona, Kürdistan'dan gelen kurum temsilcilerine de bir kez daha huzurlarınızda teşekkürlerimi iletmek istiyorum.
Önümüzdeki dönem siyasetinin demokratik uzlaşıya dayalı bir şekilde yapılması çağrısını yineliyoruz
Tabii en önemli teşekkürü sona bıraktık. Bu kadar baskıya ve zulme rağmen, engellemelere rağmen, salon bulamama sorununa rağmen kongremizi onurlandıran, güç veren, güçlü bir kongre yapan halkımızı da bir kez daha huzurlarınızda selamlıyoruz. Onlara layık bir yönetim tarzı ortaya koyacağımızı belirtmek istiyorum. Kongreden sonra bizi arayan siyasi parti genel başkanlarına, kurum temsilcilerine de teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Ayrıca kongre sonrası ziyaret eden bireylere, kurumlara da teşekkürü bir borç biliriz. Türkiye'nin devasa sorunları var. Bunun için de nezaket amaçlı aramalar değerlidir, kıymetlidir. Buna çok büyük bir değer de biçiyoruz. Ama bu vesileyle bizi arayan siyasi parti ve kurum temsilcilerine bir kez daha önümüzdeki dönemin, önümüzdeki dönem siyasetinin müzakereye ve demokratik uzlaşıya dayalı bir şekilde yapılması çağrımızı da yineliyorum.
İsrail-Filistin savaşında uluslararası hukuk hiçe sayılıyor
Gözümüzün önünde bir savaş, bir vahşet yaşanıyor. Maalesef dünyada dini ve ulusal sorunlar bir türlü çözülemedi. Bunun temel sebebi, öteden beridir partimizin de ortaya koyduğu gibi, katı merkezci ulus devlet anlayışıdır. Ulus devletler maalesef kendi içerisindeki farklılıklara tek tip gömlek giydirmeye çalışıyorlar, onların farklılıklarını kabul etmiyorlar. Her defasında farklı olanın hak arama mücadelesinden sonra da işte bugün İsrail Filistin'de, Rojava’da ve Karabağ'da yaşanıldığı gibi insanlık dramları yaşanıyor. Ulus devletçi, tekçi yönetimler maalesef farklılıkları baskıyla, zulümle ve savaşla sindirmeye, yok etmeye çalışıyor. 6 Ekim'de başlayan ve gittikçe toplu kırıma dönüşen İsrail-Filistin savaşı da bunun en iyi göstergesidir. Burada uluslararası hukuk hiçe sayılıyor, insanlık değerleri yok sayılıyor. Saldırıların arkası önü kesilmiyor, her geçen gün büyüyerek devam ediyor.
İlan edilen 3 günlük yas Filistinlilerin ölmesini engelledi mi?
Maalesef Rojava’da olduğu gibi milyonlarca Kürt’ün yıllardır sürdürdüğü mücadeleye sessiz kalan uluslararası kamuoyu, İsrail ve Filistin arasındaki savaşta da localarında izleyici konumda bulunmaktadır. Bunu eleştiriyoruz. Filistin'e her gün ölüm yağarken siyasi iktidar ise içeride tepkileri sakinleştirmek amacıyla göstermelik işler dışında bugüne kadar net bir adım atmış değildir. Filistin’e her gün ölüm yağarken, AKP iktidarı 3 günlük milli yas ilan etti. Türkiye'den ilan edilen yasın Filistin'deki acılara ne kadar merhem olduğunu hep beraber gördük. Yani hiçbir katkısının olmadığını gördük. Siyasi iktidara soruyoruz; 3 günlük ilan edilen yas Filistinlilerin ölmesini engelledi mi, Filistin'de kaç çocuğun yarasına pansuman oldu?
Bizler iktidarın bu acizliğine karşı Türkiye'de demokratik toplumun ve muhalefetin sesinin daha gür çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Orada sadece İsrail-Filistin savaşı yok bir kırım var, insanlığa karşı işlenen bir suç var. Biz Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimcilerin de tek görevi daha güçlü bir şekilde bunu durdurmak ve bu acıyı dindirmek olmalıdır. Bu arada ABD kongresinde kendi hükümet politikalarını eleştiren Yahudilere ve dünyanın her tarafında sokaklara dökülerek başta kendi iktidarlarının sessizliğine karşı Filistin halkıyla dayanışan bütün insanlara tek tek ayrı ayrı selamlarımızı iletiyor, mücadelelerinin yanında olduğumuzu da belirtmek istiyorum.
Filistin'e yapılan her itirazın yanına Rojava'yı da eklemek gerekiyor
Tüm dünya halkları uluslararası güçlerin göstermelik girişimlerine son vermek ve Filistin'de uygulanan toplum kırıma dur demek için öncelikle kendi iktidarlarını zorlayacak itirazları yükseltmelidir. Biz de yeni oluşan Parti Meclisimiz ve kurullarımızla hem mevcut hükümetin ortaya koymuş olduğu bu tavra karşı hem de bu savaşın bir an önce durması için daha aktif bir şekilde görev alacağız. Tabii bir şey daha söylemek istiyorum; Filistin'e yapılan saldırılara karşı her itirazın yanına Rojava'yı da eklemek gerekiyor. Bu aynı zamanda insani tarihsel bir sorumluluktur. Yani Rojava'da da çocuklar katlediliyor, Rojavada’da da insanların yaşam alanlarına saldırılıyor. Rojava’da da insanlar ibadetini yapamıyor, enerji ve gıda üretim tesislerine bombalar yağıyor. İnsanım, demokratım diyen herkesin Filistin'in yanına Rojava’yı da koyarak bir düşünce ortaya koyması gerektiğini burada belirtmek istiyorum. Nasıl ki Karabağ'da, Rojava’da, Filistin'de egemenlerin aynı silahları patlıyorsa; nasıl ki Filistin'de yaşanılan acılar Rojava’da ve Karabağ'da da yaşanıyorsa; o zaman sadece Filistin'deki bu vahşete ve kırıma karşı durmak tek başına yeterli değildir. Bu konuda hem Türkiye kamuoyunu hem dünya demokrat ilerici kamuoyunu sorumluluğa davet etmek istiyorum. Bombanın sesi her yerde aynı. Kobanî’de patlarken başka bir ses vermiyor. Orada yaşamını yitiren, yaralanan insanlar Filistin’den daha az acı çekmiyor. Bu Karabağ'da da böyledir. Yeryüzünde ölümün de vahşetin de bombanın da kanın da maalesef rengi ve sesi aynıdır. Bu duyarlılıkla davranılması gerekiyor.
Gazze’de olduğu gibi Rojava’da da insanlar su bulamıyor, ibadethaneleri bombalanıyor
Bugün Filistin'de ve Rojava'da milyonlarca insan susuz bırakılmış, hastaneler kullanılmaz hale getirilmiş ve inanç merkezleri bombalanmıştır. Şimdi sormak istiyorum; bir katliamda, bir kırımda kimin ne kadar nasıl yaralandığını mı sorgulayacağız? Eğer bir insan su ihtiyacını karşılayamıyorsa, bir insan ibadetini yapamıyorsa, bir insan yaralarını saramıyorsa, hangi iktidar nerede olursa olsun bir insanlık suçu işliyorsa hep birlikte güçlü bir şekilde haykırmak gibi bir sorumluluğumuz var. Gazze’de olduğu gibi Rojava’da da insanlar su bulamıyor, ibadethaneleri bombalanıyor ve yaralarını saramıyor. Günün IŞİD barbarlığını yenen, bizlere ve dünyaya IŞİD barbarlığını yendiği için rahat rahat nefes aldıran, oradaki haklarla birlikte demokratik bir zemin, demokratik bir yaşam oluşturan Rojava halkıyla dayanışma günüdür. Bunu en iyi şekilde yapacağımızı belirtmek istiyoruz, onlara borcumuz var. Tüm dünya hakları bilmelidir ki AKP ve benzeri iktidarları durdurmanın en iyi yolu dayanışmadır. Filistin'deki çocuğu ve anneyi, Karabağ ve Rojava’daki halkları yaşatacak olan bizim burada ortaya koymuş olduğumuz dayanışmadır.
Türkiye'de Kürt sorunu siyasi iktidarın koyduğu buzdolabına artık sığmıyor
Kürt sorununun demokratik çözümü gerçekleşmediği süreci Ortadoğu'da huzur ve istikrarın olabileceğini sanmıyorum. Türkiye'de Kürt sorunu artık siyasi iktidarın koyduğu buzdolabına sığmıyor. “Filmini çekersiniz” diyerek bitirdikleri Çözüm Sürecinden bugüne kadar Allah aşkına tek bir olumlu şey oldu mu? Hükümeti ve kamuoyuna sormak istiyorum. Çünkü o süreçten bugüne kadar ölüm, kıtlık, yokluk, açlık ve işsizliğin dışında başka bir şey yaşamadık. Türkiye daha fazla otoriterleşti, Kürt halkının duygusal kopuşu derinleşerek onarılmaz bir hale geldi, gençler göç yollarına düştü, şiddet olağanlaştı, devlet çetelerin elinde bir oyuncağa dönüştü. 6 Şubat depremi ile birlikte bir kez daha görüldü ki “Kürt anasını görmesin” politikası kurumsal kapasitesini artık yitirmiştir. Depremden sonra orada yaşanılan yıkım ve acılara cevap olamamıştır. Kürt sorununun demokratik çözümü dışında başka bir seçenekte ısrar etmek bu ülke halklarına yapılmış en büyük kötülüktür.
Türkiye'nin siyasi ve ekonomik durağanlıktan çıkmasının yolu Kürt sorununda demokratik çözümdür. Ancak bu sorunun çözümünde belirleyici aktör olan Sayın Öcalan üzerinde de mutlak bir tecvit devam ettirilmektedir. En son hep birlikte Sayın Öcalan'a verilen disiplin cezasını öğrendik. Bu cezanın avukatlara bildirilmemesinin gerekçesini de basına yansıyor olması olarak açıklıyor yetkili. Gerçekten ne kadar rezil, ne kadar hukuktan uzak, ne kadar ayrı bir hukukun İmralı'da uygulandığını gösteren bir cevap! Böyle bir bahanenin olması bile İmralı’da kendi anti demokratik hukuklarının bile rafa kaldırıldığının en iyi göstergelerindendir.
Biz bu kan kokusuyla beslenen kara düzene itiraz ediyoruz
Merminin, bombanın ve şiddetin diğer adı açlıktır, sefalettir. Bunu en iyi bizler, emekliler, yoksullar görüyor. Geldiğimiz noktada artık Kürt sorununu geçim sorunundan, ekonomik sorunlardan ayırmak mümkün değildir. Bugün sofrada eksilen her ekmek savaşa giden kaynaklar yüzündendir. Siyasi iktidar geçtiğimiz günlerde Meclis’te 2024 yılı Merkezi Bütçesini sundu. Bütçeler aslında bir iktidarın kendi halklarına nasıl davrandıklarının en iyi göstergesidir. 2024 yılı bütçesinde AKP iktidarı yine devam ettirdiği bu savaşa 40.5 milyar dolar kaynak ayırmak istiyor. Yani aşımızdan ve ekmeğimizden çalarak 40 milyar dolar Rojava’ya ve çevre ülkelerdeki savaşlara bütçe ayırmak istiyorlar. Bu miktar yetmiyor faiz problemine, bütçeden bir trilyon 254 milyar ayırıyor. Peki, faiz lobileri ile savaş baronlarına ayrılan bu kaynaklar nereden geliyor? Tek bir örnekle söyleyeyim; 2024 bütçesinin en büyük gelir kaynağını sorarsanız KDV’ymiş. Yani bu savaşa, savaş baronlarına aktarılan paranın en büyük kaynağı devletin KDV’siymiş. Yani içtiğimiz sudan ve sigaradan aldığımız ekmeğe, bindiğimiz araca kadar devlet KDV oranını artırarak bizden aldığı bu paralarla bu savaşı yürütecek. Saray’ın, merminin, zenginin maliyeti biz çiftçiden, emekçiden, köylüden, öğrenciden, esnaftan çıkarılmak isteniyor. Biz bu kan kokusuyla beslenen kara düzene itiraz ediyoruz. Önümüzdeki dönem daha güçlü itiraz edeceğiz, bunu kongrede de dile getirdik. Bizim açlığımızla doymalarına, canımızla ve kanımızla iktidarda kalmalarına artık izin vermeyeceğiz.
Örgütlü özgürlüğe koşmak için var gücümüzle çalışacağız
Önümüzdeki süreç hem siyasal gündemler hem de planlamalar nedeniyle çok yoğun geçecek. Bizler bu ateşten gömleği bilerek ve isteyerek giydik. Şimdi sıra Türkiye halklarına karşı sorumluluklarımızı en iyi şekilde yerine getirme zamanıdır. Yarından itibaren çantamızı alarak il il, ilçe ilçe, mahalle mahalle gezmeye devam edeceğiz. Güçlü il ve ilçe örgütleri kuracağız, yeniden örgütleneceğiz. Gitmeyeceğimiz tek bir mahalle, tek bir ev kalmayacak. Örgütlü özgürlüğe koşmak için var gücümüzle çalışacağız. Yine her yerde yerelden genele kadar güçlü bir toplumsal demokratik mücadeleyi ve ittifakı örmek gibi bir sorumluluğumuz olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bu halklar ve emekçiler için ne yapsak azdır. Onlarca yıldır yaşamadıkları acı kalmadı. Acının bütün tonlarını yaşadılar. Gencecik bedenleriyle toprağa verilen insanlarımıza, annelerimize, yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seven yoldaşlarımıza ne kadar hizmet etsek azdır.
Yerel seçim çalışmalarına yeniden yapılanma süreci ile başladık
Önümüzdeki gündemlerden biri de yerel seçimlerdir. Parti olarak yerel seçim çalışmalarına yeniden yapılanma süreciyle başladık. Bu konuda bir çalışmamız var. Kurullarımız oluştuktan sonra yerel yönetimlere ilişkin yol haritamızı kamuoyuyla paylaşacağız. Birkaç şeyi öncesinde belirtmekte yarar var. Yerel seçimler her zamankinden daha fazla anlam ifade ediyor. Kürdistan’da sadece kayyım atanan belediyeleri değil kötü yönetimden dolayı birçok belediyeyi alacağımızı belirtmek istiyorum. Bugüne kadar aldığımız belediyelerin yanına Karlıova, Muş, Karaçoban başta olmak üzere birçok yeni belediyeyi katacağımıza, bu belediyeleri halkın evi haline getireceğimize söz veriyoruz.
Yolumuz uzun, zamanımız dar ama umudumuz ve cesaretimiz var
Bizleri kayyımla tehdit edenlere karşı başarımızı Türkiye'nin batı bölgelerine de yayacağız. Halkımızın olduğu her yerde temsil edilmesini ve yönetimlerde var güçleriyle yer almasını sağlayacak bir politika yürüteceğiz. 14 Mayıs seçimlerinin özeleştirisini vererek bugünlere geldik. Bu kongre de 14 Mayıs için halkımıza verdiğimiz özeleştirinin bir sonucudur. Mart seçimlerinde elde edeceğimiz başarıyla da özeleştirimizi seçim pratiğimizle vereceğiz. Halkımıza verdiğimiz sözü mutlaka başaracağımıza inanıyorum.
Değerli yoldaşlar; yolumuz uzun, zamanımız dar ama umudumuz, inancımız ve cesaretimiz var. Çeliğe verilen su misali bizleri güçlendiren geçmişten gelen bir geleneğimiz var. Birlikte büyük başarılara imza atarak özgürlük için yeniden ve daha güçlü yürüyeceğimize olan inancımla her birinizi tek tek selamlıyorum. Hepimize başarılar diliyorum.
23 Ekim 2023