
Eş Genel Başkanlarımız Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, seçilmişlerimiz ve il-ilçe örgütlerimizin katılımıyla Ankara Güvenpark’ta kayyım gaspına karşı yapılan basın açıklamasında konuştu. Hatimoğulları ve Bakırhan, sırasıyla şunları söyledi:
HATİMOĞULLARI: Seçme ve seçilme hakkımıza sahip çıkmak için Ankara’dayız
Değerli katılımcı arkadaşlar, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Bizler, değerli halkımızla birlikte kayyım atanan yerellerde itirazımızı yükselttik, seçme ve seçilme hakkımızı bir kez daha talep ettik. Bugün de bütün seçilmişlerimizle beraber kayyım atayan zihniyete, Saray’a ve iktidara seslenmek için Ankara’nın göbeğinde buluştuk. Türkiye’nin her yerinden gelen seçilmişlerimizle beraber seçme ve seçilme hakkımıza bir kez daha Ankara’dan sahip çıkmak için buradayız. Neden seçme ve seçilme hakkı diyorum? Çünkü kayyım gaspıyla seçme ve seçilme hakkımızın elimizden alındığı bir rejimle karşı karşıyayız. Kayyım demek, siyasi darbe demektir. Kayyım demek, halklarımızın seçme ve seçilme hakkını elinden almak demektir.
15 Şubat’ta Van’a kayyım atanmasını görüşmelere verilen bir cevap olarak değerlendiriyoruz
Kayyım ilk dönemlerde Kürt bölgelerinde, Kürdistan’da hayata geçirildi. Şimdi kayyım aynı zamanda Esenyurt’ta ve Türkiye’nin dört bir yanında. Hem muhalif belediyelere hem de başka alanlara, örneğin beğenmedikleri üniversite yönetimlerine ve yandaş olmayan şirketlere kayyım atama şeklinde zuhur ediyor. Kayyım, bu iktidarın otoriter rejimi bizlere zorla dayatmasının bir ürünüdür. Bunu asla kabul etmiyoruz. Türkiye, erken dönemde seçme ve seçilme hakkını elde etmiş bir ülkedir. Bu hakkın elimizden alınmasına asla rızalık vermiyoruz, vermeyeceğiz. En son Van’a kayyım çok önemli bir gün olan 15 Şubat’ta atanmıştır. 15 Şubat Sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası bir komployla Türkiye’ye getirildiği gündür. 15 Şubat’a özellikle denk getirilmesinin bir anlamı var. Türkiye'de 1 Ekim’den bu yana devam eden çeşitli görüşmeler var. 15 Şubat’ta Van’a kayyım atanmasını, bu görüşmelere ve diyaloga verilmiş olan bir cevap olarak da değerlendirmekteyiz. Neden Van seçildi 15 Şubat için? Çünkü 31 Mart’ta Belediye Eş Başkanımız Abdullah Zeydan’a mazbatası verilmek istenmemişti. Van halkının demokratik mücadelesi sonucu o mazbata verilmişti. Elde edilmiş olan o büyük başarıyı bozmak istedikleri için Van’ı özellikle 15 Şubat’a denk getirdiklerinin farkındayız.
İktidar kendi vesayet rejimini kurdu
Bu iktidar rövanşist bir yaklaşım içindedir. İktidarın bu yaklaşımını, bu kayyımcı ve siyasi darbeci anlayışını burada, Ankara’nın göbeğinde en sert şekilde kınıyoruz ve buna karşı mücadele etmeye hep beraber devam edeceğiz. Bu iktidar, “ülkeyi askeri vesayet rejiminden kurtaracağız” diyerek geldi ama bırakın kurtulmayı, kendi vesayet rejimini kurdu. Şu anda Saray’ın vesayet rejimiyle devam etmektedir iktidar. Bunu asla kabul etmeyiz.
Kayyımcı zihniyetle aynı zamanda belediyelerimizin mali kaynaklarına çökmek için gelmişlerdir. Kayyım rejiminin uygulandığı belediyelerimize baktığımızda, belediyeyi borçsuz alan kayyımların seçimlerden sonra bir ton borç bırakarak çekildiklerini görürüz. Belediyeleri borçlu hale getirdiler, asla hizmet üretmediler. Çünkü kayyım atanan yerlerdeki yurttaşlarımızı, oradaki Kürt halkını bu ülkenin hizmet edilebilir asli yurttaşı olarak görmediler. Değil hizmet etmek, var olan yolu da kaldırımı da bozdular.
Kürt’ü kendini yönetebilir, seçebilir, seçilebilir olarak görmüyorsunuz
Başta Van Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere belediyelerimiz örnek belediyecilik faaliyeti yürüttü, kente en güzel hizmetleri sağladı. Biz buradan bir kez daha diyoruz ki: Siz zaten Kürt bölgesine hizmet etmiyor, Kürt’ü asli yurttaş olarak görmüyorsunuz. Kürt’ü asla ve asla kendini yönetebilir, seçebilir, seçilebilir olarak görmüyorsunuz. Bu bir işkence biçimidir ve bunu uyguluyorlar. Bunu kayyım olarak atadıkları valileriyle ve kaymakamlarıyla uyguluyorlar. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Belediyelerimizde stajını yaptıkları bu kayyımcı rejimi bütün Türkiye sathına yaymışlardır. Bunu Esenyurt Belediyesinde gördük. Bunu en son operasyon gerçekleştirdikleri kent uzlaşısında gördük. Kent uzlaşısına cumhuriyet başsavcısı dava açtı ve gözaltına alınan belediye başkan yardımcıları ile meclis üyeleri tutuklandı. Başsavcı da yargıya bu talimatı veren Saray da şunu iyi bilsin ki bizler Türkiye’nin her yerinde kentin bütün dinamikleriyle, halklarımızla, farklılıklarımızla en geniş uzlaşıyı yaparak demokrasi mücadelesini sürdürmeye devam edeceğiz. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir ki bir uzlaşıya dava açılsın. Ama biz Türkiye’de bu dönemde kent uzlaşısına dava açan yargıçlar ve saraylar gördük. Bizlere dönük gerçekleşen gözaltı ve operasyonlara karşı tarih boyunca geri adım atmadık, şimdi de geri adım atma niyetinde değiliz. Bu böyle bilinsin.
Uzlaşıya operasyon yapamazsınız, toplumun birbiriyle uzlaşmasına ket vuramazsınız
Dün sabaha karşı bir operasyonla uyandık yine. HDK’ye emek vermiş ya da herhangi bir faaliyetine katılmış olan arkadaşlarımız gözaltına alındı. Türkiye'nin dört bir yanında gözaltına alınmış olan arkadaşlarımızın hepsini İstanbul’a götürdüler. Şu an hala gözaltındalar. Buradan o yargı aklına, buradan yargıya o aklı veren Saray’a bir kez daha sesleniyoruz: Halkların Demokratik Kongresi ve uzlaşı temelinde kurduğumuz her siyasi ve toplumsal zemin bizim onurumuzdur ve sonuna kadar savunacağız. Uzlaşıya operasyon yapamazsınız. Toplumun birbiriyle uzlaşmasına ket vuramazsınız. Her kentin toplumsal dinamiğiyle ve siyasi özneleriyle uzlaşı sağlamamıza ket vuramazsınız. Halkların Demokratik Kongresi, bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların bir arada olmasını ve ortak yaşamasını savunan bir kongredir. Oraya dönük gerçekleşen operasyonu da toplumun tamamına gerçekleşmiş olarak addediyoruz. Kabul etmiyoruz. Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın.
Dinamitlenmeye çalışılsa da bizler verdiğimiz barış mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz
Bugün Türkiye’de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesiyle ilgili bazı girişimler söz konusudur. Heyetimiz şimdi Güney Kürdistan’da bazı çalışmalar yürütmektedir. Heyetimizin yaptığı çalışmalar önemlidir, anlamlıdır. Devletin ya da iktidarın içindeki kimi kesimler tarafından her ne kadar barış provoke edilmeye çalışılsa da, kayyım atamalarıyla barış dinamitlenmeye çalışılsa da, gözaltı ve tutuklamalarla diyalog süreci darbelenmeye çalışılsa da biz DEM Parti olarak yıllardır verdiğimiz barış mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz. Onların bütün provokatif yaklaşımlarına rağmen, Türkiye’de onurlu barışın demokratik bir zeminde inşası için mücadele etmeye devam edeceğiz. Barış demeye, barış demeye, barış demeye hep beraber devam edeceğiz.
BAKIRHAN: Asıl bu kayyım atamalarına sebebiyet verenlerin bulunduğu Ankara’dayız
Merheba hevalên hêja hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Türkiye’nin dört bir yanından helal oylarla seçilerek bugün buraya gelen çok kıymetli seçilmiş arkadaşlarımı, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün Güvenpark’ta belediye eş başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz, il genel meclis üyelerimiz ve parlamento grubumuz bulunmaktadır. Yani aslında Kürtlerin, Türkiye halklarının iradesi bugün buradadır. 6,5-7 milyon oyu temsil eden seçilmişlerimiz, bugün Türkiye’nin başkenti olan Ankara’ya bir haksızlığı, hukuksuzluğu ve darbeyi dile getirmek için geldi. Bunu Van’dan, Esenyurt’tan, Colemerg’den ve kayyım atanan Kürt coğrafyasındaki yerellerimizden de dile getiriyoruz. Halklarımız da dile getiriyor, gençler ve kadınlar da dile getiriyor ama maalesef Ankara bunu duymak istemiyor. İşte bugün Ankara’da, asıl bu kayyım atamalarına sebebiyet verenlerin bulunduğu başkentte seçilmişlerimizle birlikte bir kez daha sesimizi duyurmak için bu meydandayız.
Hükümeti uyarıyoruz: Halkın iradesini çalmaktan vazgeçin, halkın iradesine saygı duyun!
Kayyım bir gasptır ve bunu söylemeye gerek yok. Bu hükümet, kayyım gaspıyla üç dönemdir halkımızın verdiği oylarla almış olduğumuz yerel yönetimleri gasp ediyor. Siz de bilirsiniz, eskiden çocuklar evcilik oynardı. Bu hükümet de seçimcilik oynuyor, sandığı koyuyor. Kürtler Türkiye’deki emekçiler ve ezilenler iradesini seçiyor, bir partinin göstermiş olduğu adaya oy veriyor. Seçimcilik oynayan bu iktidar da “hayır, ben kazanmadığım için, Amed halkı bana oy vermediği için sandık sonuçlarını tanımıyorum” diyor. Seçimcilik oynayan iktidarın yönettiği bu ülkede demokrasi vardır diyebilir miyiz? Gerçek bir sandık sonucu tecelli ediyor diyebilir miyiz? Yenileceksin, Mardin halkı seni sandığa gömecek, Van halkı sana oy vermeyecek, üç dönemdir atadığın kayyımlara halklar hayır diyecek; ancak sen siyasi kumpaslarla, oyunlarla ve yargı darbesiyle Mardin halkının, Colemerg halkının, Kürdistan coğrafyasındaki halklarımızın iradesini gasp edeceksin. Bu hırsızlıktır, usulsüzlüktür, yolsuzluktur! Bu hırsızlığı yapan hükümeti bir kez daha uyarıyoruz: Hırsızlıktan vazgeçin, halkın iradesini çalmaktan vazgeçin, halkın iradesine saygı duyun. Bu hırsızlığınızla devam ederseniz de önümüzdeki dönem kurulacak sandıklarda tabela partisi olmaya artık hazır olun. Böyle bir antidemokratik uygulama olabilir mi? “Seçimde beni seçerseniz tanıyorum, seçmezseniz de seçtiğiniz iradeyi cezaevine atarım, yerine bir sömürge memuru atarım, kenti ben yönetirim” diyor. Buna itiraz ediyoruz, bunu kabul etmiyoruz.
Hükümeti kayyımcı anlayışından vazgeçmeye, halkın iradesini tanımaya davet ediyoruz
Biz barıştan yanayız. Halkın iradesinin tecelli etmesinden, halkın seçmiş olduğu yerel yöneticilerin yönetmesinden yanayız. Bu iktidarın masasında bunlar yok. İktidarın masasında, 100 yıldır var olan Kürt inkarı, Kürt reddi, Kürt asimilasyonu var; Kürt halkının iradesine kayyım atamak var. Çözüm nasıl olur, barış nasıl olur? Çözümü ve barışı bu topraklara nasıl getiririz? Biz bunları konuşurken, iktidarın masasında meğer Van kayyımı varmış, kayyımcılık varmış, irade gaspı varmış. Şimdi soruyorum: Kim çözümden yana, kim barıştan yana? Kim bu anlayışla çözümü ve barışı sabote ediyor? Sizi bir kez daha samimiyete davet ediyoruz. Kürt halkı Türkiye’de ortak bir gelecek istiyor. Uzlaşıyla seçimlerde bir irade ortaya koydu. Kentin dinamikleri kendi yöneticilerini seçti. Bizim yöneticilerimiz Saray’ın koridorlarında belirlenip atanmadı; bizim yöneticilerimizi Kürtler, Türkler, emekçiler sandık kurarak seçti. Dolayısıyla bu halkın seçmiş olduğu iradeyi reddetmek aynı zamanda halkın iradesini gasp etmektir, yok saymaktır. İşte bu halk bugün barış diyor, çözüm diyor ama karşısında kayyımı görüyor. Kayyımcı anlayışı, bu yol ve yöntemlerden vazgeçmeye, halkın iradesini tanımaya davet ediyoruz.
Sayın Öcalan bu ülkeye barış gelsin istiyor
Hükümetin bu karanlık kayyımcı anlayışının son bulmasını istiyoruz. Biz karanlık bitsin diyoruz, onlar bu kayyımcı anlayışla karanlık olsun diyor. Biz Türkiye aydınlık olsun, herkes kendi kimliğiyle eşit bir şekilde ortak bir vatanda yaşasın diyoruz; onlar Kürtler ayrı diyor ve Kürtlerin iradesini tanımıyor. Türkiye halkları bu haksızlığı ve hukuksuzluğu görmeli ve ses çıkarmadılar. Mardin’e ve Van’a atanan bir kayyım, Adana’ya, İzmir’e ve İstanbul’a da atanan bir kayyımdır; Türkiye demokrasisine de atanan bir kayyımdır. Seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldırmaya dönük bir girişimdir. Biz kayyımcı karanlık anlayışın artık son bulması gerektiğini söylüyoruz. 100 yıldır bir denklem oluşturulmuş ve o denklemde Kürt yok, Alevi yok, emekçi yok. O denklemde demokratik haklarını kullanarak kendi yöneticisini seçen siz değerli halklarımız yok. İşte Sayın Öcalan, bu denklem bozulsun, bu ülkeye barış gelsin, hiçbir halk ve inanç dışlanmasın, Türkiye'de yaşayan halkların ortaya koyduğu iradeye saygı duyulsun istiyor. Biz de bunu destekliyoruz, bunun için çalışıyoruz. Ancak karşımızda Ankara’da kayyım var, kayyımcı anlayış var, karanlık kayyımcı anlayışın yönetmiş olduğu yerel yönetimler var. Yerel yönetimleri yönetebilseler hadi neyse derseniz. O kentlerde önce kültüre, sanata ve farklı diller ve kültürler için yapılan hizmetlere müdahale ediyorlar. Önce kadın kurumlarına müdahale ediyorlar. Önce halkın yaşamını kolaylaştıran hizmetlere müdahale ediyorlar. Tek amaçları o kentin rantını almaktır. Halka gitmesi gereken parayı üç beş yandaşa peşkeş çekmek için mücadele ediyorlar. Kayyımın sadece Kürtlere olmadığını, hepimize olduğunu belirttim. Onun için bugünden sonra sokakta Türkiyeli emekçiler ve halklar bu kayyımcı ve siyasi darbeci anlayışa karşı ortak mücadele etmelidir. Eğer biz Mardin’e atanan kayyımı engelleyebilseydik, bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesine kayyım atamak için yargı kumpasıyla soruşturmalar açılmayacaktı. Kayyım Türkiye’nin sorunudur, hepimizin sorunudur. Bu sorun karşısında mücadele etmek, direnmek ve dayanışmak zorundayız.
Kürtleri inkar eden kayyımcı anlayıştan vazgeçin, masanıza artık barışı koyun!
Yine biliyorsunuz, Sayın Öcalan bir açıklama yapmıştı, onun arkasındayız. Sayın Öcalan’ın düşündüğü Türkiye’de bu kayyımcı anlayışa yer yoktur. Sayın Öcalan’ın açıklayacağı yol haritasında, 100 yıldır inkar edilen Türk-Kürt ittifakı var; Türk ve Kürt halkının ve diğer halkların birlikte yaşadıkları bir cumhuriyet var. Ancak maalesef bir yandan çözüm diyenler, diğer yandan kayyım atayarak aslında bu anlayışa da sabotaj yapıyorlar. Kayyımcı anlayış barışa, bu son tartışmalara sabotajdır. İradenizi tanımıyorum demektir. İrademizi tanımayanlara biz de Ankara’dan sesleniyoruz: Masanızdaki Kürt’ü inkar eden reddeden, iradesini yok sayan, cezaevlerini ve mahkemeleri adres gösteren bu kayyımcı anlayıştan vazgeçin. Masanıza artık barışı koyun, çözümü koyun. Bu kayyımcı anlayıştan derhal vazgeçerek demokratik bir Türkiye'nin yol taşlarını döşeyecek yol haritasını açıklayın. Bütün Türkiye bu çözüm sürecine ilişkin düşüncelerini söylüyor ama iktidarın başı tek bir söz söylemiyor. Kendisine soruyoruz: Bu suskunluğunuz acaba kayyımla mı verilen bir cevaptır? Sizin bu suskunluğunuzun sebebini atanan kayyımlarla mı anlamamız gerekiyor?
Bu dayanışmayı Türkiye'nin dört bir yanına yayabilirsek kayyımcı anlayış vazgeçmek zorunda kalacaktır
Bütün bunlara rağmen biz tüm seçilmişlerimizle birlikte barışı savunacağız, irademize sahip çıkacağız. Bu hükümetin antidemokratik uygulamalarına karşı bugün Ankara’da olduğu gibi her yerde yediden yetmişe direnerek mücadele edeceğiz. Bu iktidarın kayyımcı anlayışına rağmen, bu topraklara onurlu barışı getirmek için seçilmiş olan arkadaşlarımızla beraber elimizden gelen bütün mücadeleyi ortaya koyacağız. Bu kayyımcı anlayışa rağmen barış diyeceğiz, müzakere diyeceğiz, demokrasi diyeceğiz. Çözüm tartışmalarının bir barış sürecine evrilmesi için arkadaşlarımızla beraber yerel yönetimlerde, sahada, sokakta, Meclis’te barışı savunmaya devam edeceğiz. Türkiye ve Kürdistan coğrafyasının dört bir yanından bu karda kışta Ankara’ya gelerek sesimizi duyurmak için katkı sunan bütün yol arkadaşlarımıza, seçilmişlerimize, il ve ilçe örgülerimize teşekkür ediyorum. Biz bugün burada olduğumuz gibi bir arada durabilirsek, bu dayanışmayı Türkiye'nin dört bir yanına yayabilirsek, bu kayyımcı anlayış vazgeçmek zorunda kalacaktır. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
19 Şubat 2025