Grup Başkanvekilimiz Meral Danış Beştaş, Türkiye’de Kadın Bakanlığının kurulması için kanun teklifi verdi:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türkiye’de yeni bir Bakanlık olarak KADIN BAKANLIĞI ’nın kurulması hakkında kanun teklifim gerekçesiyle birlikte ilişkide sunulmuştur.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.

                                              GENEL GEREKÇE

Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeklere belirli toplumsal rollerin atfedilmesi ve cinsiyetler arasındaki toplumsal iş bölümü, daha açık bir ifadeyle cinsiyete dayalı işbölümü ekseninde kadın ve erkeği iki farklı toplumsal grup olarak kurar/tanımlar. Bu tanımlama ve kuruluş üzerinden, hem iki grubun birbiriyle olan ilişkilerini, hem bunların toplumla olan ilişkilerini, hem de toplumsal alanın bütününü şekillendirir. Fakat bu toplumsal ilişkiler, kadın ve erkek cinsiyetlerini eşitsiz roller ve işbölümü üzerinden tanımladığı için, ilkin ve her şeyden önce cinsiyetler arasındaki hiyerarşik bir ilişkiye dayanır; yani bu ilişki tam anlamıyla bir iktidar, bir egemenlik ilişkisidir.

Kadın ve erkek arasındaki bu hiyerarşik-eşitsiz güç ilişkileri, yani erkeklerin kadınlar üzerindeki iktidar ilişkisini betimleyen toplumsal cinsiyet, sadece ideolojik değil, maddi temeller ve somut işbölümleri üzerinden şekillenen, kadını toplumda ikincil kılan ve çok boyutlu cinsiyet ayrımcılığı pratikleriyle kuşatan geleneksel bir yapı olarak işlemektedir.  Dolayısıyla bireylerin cinsiyetlerinden dolayı toplumsal adaletsizliğe, eşitsizliğe ve şiddete maruz kalması olarak da tanımlanan ve geleneksel cinsiyet rollerinin eşitsizliğinden kaynaklanan cinsiyet ayrımcılığı, esas itibariyle kadınlara yöneliktir.

Kadınların sosyalleşme süreci başta olmak üzere toplumsal yaşamın tüm alanlarında keskin bir ayrımcılığa ve hak ihlaline uğradığı toplumsal cinsiyet eşitsizliği ya da cinsiyet ayrımcılığı; sosyal açıdan eşitsizlikler üzerine yapılandırılmış cinsiyet rolleri ve cinsiyetçi normlar üzerinden şekillenmekte ve kadınların insan haklarından yararlanmasını keskin bir biçimde engellemektedir. Bu anlamda;  günümüzde başta kadınlara yönelik her türlü cinsel ve fiziksel şiddete,  kadının çalışma yaşamında ve siyasette sınırlı bir şekilde yer almasına neden olan, kadınların temel hizmetlere, kaynaklara ve fırsatlara ulaşmasında ciddi eşitsizlik yaratan, erkek egemen zihniyetin ürünü olan cinsiyet ayrımcılığı, çağımızın en keskin ve yaygın ayrımcılık türlerinden biridir.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği evrensel bir sorun olmanın yanında temel bir demokrasi sorunudur. Demokrasinin güçlü olduğu gelişmiş ülkelerde, toplumsal cinsiyet eşitsizliği tümüyle giderilmemiş ise de, cinsiyet eşitliği sağlanmadan gerçek bir demokrasinin sağlanamayacağı bilinciyle, cinsiyetler arası eşitliği tesis etmede önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Dolayısıyla cinsiyet eşitliği ve demokrasi birbiri ile doğrudan bağlantılı, birbirini güçlendiren ve biri olmadan diğerinden bahsedilemeyecek iki kavramdır.

Kadınlara yönelik cinsiyet ayırımcılığı birçok toplumda görülmekle birlikte, ayırımcılığının türü ve derecesi farklıdır ve bu farklılık demokrasinin gelişmişliğiyle doğrudan bağlantılıdır.  Bugün gelişmiş ülkelerde cinsiyet ayırımcılığı, kadınların çalışma yaşamında işe alınma aşamasında ve terfide karşılaştıkları engeller ile erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen daha az ücret almaları gibi konularda belirginleşirken, az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde bu sorunların yanı sıra, çok daha temel ve ağır sorunların yaşanması şeklinde tezahür etmektedir. Bu tür ülkelerde cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle kadınlar; cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddet olmak üzere her türlü şiddete uğrama, eğitim, sağlık, ulaşım gibi birçok temel hizmet olanaklarından yararlanamama, kendi yaşamı ve bedeni üzerinde söz hakkına sahip olamama, başta istihdam alanı olmak üzere kamusal alandan ve karar mekanizmalarından dışlanma, esnek, güvencesiz ve ucuz iş gücü olarak kullanılma gibi çok boyutlu hak ihlali, ayrımcılık ve dışlanmayla karşı karşıya kalmaktadır.

Türkiye cinsiyet ayrımcılığından kaynaklı kadınlara yönelik şiddetin, ayrımcılığın, dışlanmanın ve bir bütün olarak hak ihlallerinin en yoğun olduğu,  bu ayrımcılığın gün geçtikçe derinleştiği ve bunun toplumsal düzlemde büyük tahribatlara yol açtığı ülkelerin başında gelmektedir. Dünya Ekonomik Forumu’nun ekonomik katılım ve fırsatlar, eğitime erişim, siyasal güçlenme, sağlık ve hayatta kalabilme olmak üzere dört temel ölçütü esas alarak her yıl hazırladığı Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Rapor’larına göre, Türkiye her yıl daha da kötüleşerek, dünyada toplumsal cinsiyet uçurumunun en derin olduğu ülkelerin başında gelmektedir. Bu ve benzeri raporlar bir yana, her gün gerçekleşen kadın katliamları, 2016 yılında 280, 2017 yılında 300, 2018 yılının sadece ilk 9 ayında ise 180’i aşkın kadının erkekler tarafından öldürülmesi, kadınların temel insan hakkı olan, yaşam hakkının dahi korunmadığını açıkça göstermektedir.  

Türkiye’de cinsiyet ayrımcılığının en belirgin görüldüğü alanlardan biri de istihdam alanıdır. Kadınlar temel bir insan hakkı olan çalışma hakkından mahrum bırakılmakta ve istihdam alanından dışlanmaktadır. Türkiye’de istihdam oranı erkeklerde %71-72 civarında iken, bu oran kadınlarda %28-29 civarındadır. Çalışan kadınların büyük bir kısmı ise sosyal güvenceden yoksun, ucuz ve esnek iş kollarında istihdam edilmektedir.

Siyasi yaşama katılım noktasında da benzer bir tablo söz konusudur. Parlamentoda yer alan kadın sayısı,  Türkiye tarihinin en yüksek oranlarından birine sahip olmasına rağmen, 600 milletvekilinin 497’i (%83) erkek, sadece 103’u (%17) kadındır.  Yerel yönetimlerde ise kadın temsiliyeti çok daha düşük, partimiz Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) yerel seçimlerde uyguladığı eş başkanlık sistemi sayesinde  % 1 bile olmayan kadın temsiliyeti %3,5 olmuştur.

Bu özet bilgiler kadının mevcut durumunu özetleyen somut verilerden yalnızca bir kaçıdır. Kadınlar yaşamın üretildiği her alanda ağır bir ayrımcılık ve dışlanmışla kuşatılmıştır. Türkiye’nin kadınların yaşam hakkının korunması, kadınlara karşı her türlü şiddeti önleme ve bununla mücadele başta olmak üzere bir bütün olarak cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik acil olarak, kapsamlı, etkin ve uygulanabilir bir politika belirlemesi gerekmektedir. Bu politikanın belirlenmesi, uygulanması ve sonuç alınması açısından, İsveç, Norveç, Lüksemburg, Danimarka ve İspanya gibi dünya örneklerinde görüldüğü üzere, sadece kadın sorunlarıyla ilgilenen ve asıl görev ve yetki alanı toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak olan bir Kadın Bakanlığı’nın kurulmasıyla ancak mümkün olabilecektir.

Türkiye’de bir Kadın Bakanlığı’nın kurulması, kadınların bu yönlü ihtiyaçlarının ve ısrarlı taleplerinin karşılanmasının yanında, Türkiye’nin 185 ülkeyle birlikte tarafı olduğu BM Kadınlara Karşı Her Tür Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW), 1995 Dördüncü Dünya Kadın Konferansına katılan ülkelerce benimsenen Beijing Deklarasyonu ve Eylem Platformu (PFA), BM Güvenlik Konseyinin 2000’de aldığı Kadınlar, Barış ve Güvenlik üzerine 1325 sayılı karar ile buna ek 1820, 1888, 1889, 1960, 2106 ve 2122 sayılı kararları, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye’nin de, çekincesiz olarak, taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi’nin (Avrupa Konseyi Ev İçi Şiddet ve Kadına Yönelik Her Türlü Şiddetin Önlenmesine Dair Sözleşme) ve bütün BM üyesi ülkelerce benimsenen Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin de gereğidir. Zira bu sözleşmelerin hepsi kadınlara karşı her türlü şiddeti önleme,  kadına yönelik ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların uygulanması için, yeterli mali ve beşeri kaynak tahsis edilmesi yükümlülüğü getirmektedir. 

Teklifin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

23 Ekim 2023