Kadın Meclisimiz "Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz" başlıklı kampanyasını başlattı

Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, Kadın Meclisi toplantısının açılışında konuştu. Türkoğlu şunları söyledi: 

Rojava Devrimi özgür yaşamı inşa eden kadınların devrimdir

Bundan tam 9 yıl önce Türkiye’nin dört bir yanında Kobanî ile dayanışmak için, halklar arasında köprü kurmak için, Kobanîli çocuklara oyuncak götürmek Amara Kültür Merkezi önünde toplanan gençler IŞİD tarafından katledildi. 33 Düş Yolcusunu yitirdik. Onları saygı ve minnetle anarken bu düşün asla yarıda kalmayacağını belirtmek istiyoruz. Bu düş her geçen gün büyüyor. 12 yaşında Rojava Devrimi. Rojava Devrimi, IŞİD çetelerine karşı hakların ve kadınların ilmek ilmek ördüğü devrimin adıdır. Rojava Devrimini kutluyoruz. Kutlu olsun Rojavalı kadınlara, dünya kadınlarına, halklarına!

Ne yaparlarsa yapsınlar Rojava'daki kadın devrimini bastıramayacaklar

Ne yazık ki Ortadoğu coğrafyası bir savaş coğrafyası. Bu savaşı yürütenlere şunu demek istiyoruz: Rojava’daki kadın devrimine bakın. Halklar nasıl barışıyor, birlikte nasıl bir yaşamı örüyor, eşit ve özgür yaşam modeli nasıl hayata geçiriliyor bir bakın. İşte tam da bu model bize yol gösteriyor. Savaşta ısrar edenler bilsin ki halklar, kadınlar, gençler alternatifsiz değildir. Bu savaşa karşı dimdik ayakta duran bir devrim var ve her yönüyle saldırı altında olmasına rağmen özgür ve eşit yaşamı inşa ediyor. Ne yazık ki Türkiye bu devrimle barışmak yerine Suriye politikasında bir şekilde Rojava’daki halk devrimini bitirmek istiyor. Orayı işgal etmek, talan etmek istiyor. 12 yıllık politikasını Rojava’ya düşmanlık üzerine kuran AKP-MHP iktidarı, bugün dış politikada Suriye ile normalleşme görüşmeleri yapmak istiyor. Burada asıl meselenin yine Kürtler olduğunu, Kürt halkının orada oluşturmuş olduğu kadın devriminin pazarlık meselesi olduğunu çok iyi biliyoruz. Ne yaparlarsa yapsınlar bu devrim bir halk devrimidir. Orada halklar, kadınlar mücadele ederek bir kazanım elde etti. Bu devrimde, bu modelde hak gaspı yoktur, hırsızlık yoktur, ilhak yoktur, işgal yoktur. O yönüyle de mayası diridir, mayası eşitlik ve özgürlük üzerine kuruludur. Kadınların eşitlik ve özgürlük tutkusunun yeşerdiği bir maya üzerine kurulduğu için ne yaparlarsa yapsınlar iç ve dış politikalarında Rojava'daki kadın devrimini bastıramayacaklar.

Kürtler bir kazanç elde etmesin diye AKP-MHP iktidarı savaş rejimini sürekli kılmaya çalışıyor

Bir yandan Suriye'de dış politikasını bunun üzerine kurmaya çalışırken, yeni normalini de Kürt düşmanlığı üzerinden yürütüyor. Bu düşmanlık Federe Kürdistan Yönetiminin olduğu bölgede de kendisini gösteriyor. Kürtler bir kazanç elde etmesin diye AKP-MHP iktidarı savaş rejimini sürekli kılmaya çalışıyor. Bizler buradan tekrardan hatırlatıyoruz: Kürtlerin kazanımları tehdit değildir, Kürtlerin mücadelesi hiçbir şekilde tehdit değildir. Özgür ve eşit yaşamı savunan Kürtler kendi modelleriyle bunu ortaya koyuyorlar. Bugün Türkiye'deki kayyım politikasıyla bu düşmanlığı hayata geçirenler, dış politikada da Kürtlerin yerleşim yerlerini aslında işgal ve ilhak ederek bir politika yürütmek istiyorlar. Federe Kürdistan’dan neredeyse her gün köylerin boşaltıldığına, insansızlaştırmaya dair haberler geliyor. Göçe zorlanıyor insanlar. Oralara askeri sevkiyat yapılarak bir şekilde askerlerin yerleştirilmesi söz konusu. Bu bir işgaldir, ilhaktır. Türkiye’nin bu politikadan vazgeçmesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Güvenlik adı altında bunu yapıyorlar ama bunun açıklaması güvenlik olamaz. İnsanları zorla göç ettiriyor ve köyleri boşaltıyorsunuz, bunun adı güvenlik değildir. Türkiye’de de 90 yıllarda da bunun benzerini yaşadık. Bunun sonuçlarının çok ağır olduğunu biliyoruz. Savaşta ısrar ettiğinizde aslında bunun ülkenize de dönüşü ağır oluyor. Savaşta ne kadar ısrar ederseniz, insanların emeğinden o kadar çalarsınız. Kadınlar daha çok şiddet görür, çocuklar daha çok savunmasız kalır. 

“Suriyelilerin Türkiye’de ne işi var?” diyenlere “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?” diye soruyoruz

Ekonomik krizle birlikte aslında derinleşen bir yoksulluk hayata geçirilir. Ama onunla da birlikte bir nefret söylemi var. Kutuplaşma üzerinden toplumda ortaya çıkıyor. Türkiye’nin dış politikası ne yazık ki göçmen ve mülteci meselesini her gün daha çok derinleştiriyor. Derinleşen bu mesele Kayseri’de kendini gösterdi. Irkçılık aldı başını gitti. Kayseri bunun bir resmidir. Kayseri’de, Ankara’da, Konya’da, Diyarbakır’da, İstanbul’da Suriyelinin, Iraklının, Filistinlinin ne işi olduğunu soranlara biz de şunu soracağız: Türkiye’nin Irak’ta, Suriye’de ne işi var? Lübnan’da, Filistin’de ya da başka yerlerde yürüttüğü savaş politikalarının sonucu değil midir? Bunun bedeli de ağır oluyor. Bizler tüm kamuoyuna, başta kadınlar olmak üzere, savaşın bedelinin ne kadar ağır hayatlarımızı etkilediğini bilerek çağrıda bulunuyoruz. Bu kirli savaş siyasetine son verilmesi için başta ülkemizde, Ortadoğu'da ve dünyada en büyük cepheyi oluşturmamız lazım. Bu cephe de savaş karşıtı cephedir. Başka türlü biz egemenleri ulus devletleri, bu kapitalist sistemin yürütmüş olduğu savaşları durduramayız. Bu güç de hepimizde var. Olsa olsa bunu durduracak olan kadınlardır. Savaşın hanemize şiddet olarak döndüğünü biliyoruz. Savaş her şekilde kadına yönelik şiddeti, kadın cinayetlerini artıran bir durum. Sadece kadın örgütlerinin oluşturduğu veriler üzerinden söylüyorum; yılın ilk ayında 205 kadın katledildi, 117 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Sadece Haziran ayında 41 kadın cinayeti, 25 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Bir iktidar düşünün ki sadece bir ayda 40 kadın erkekler tarafından öldürülüyorken, tek derdi kadınların içerisinde katledildiği, şiddete maruz kaldığı aileyi güçlendirmek olsun. 

9. Yargı Paketiyle önümüze gele gele soyadı meselesi geldi

9. Yargı Paketi geldi. Biz kadınların gündeminde olan bir yargı paketi. Şiddete dair bir şeyler olacak mı diye bekledik. Kadın cinayetlerine karşı cezasızlık politikalarından vazgeçiren bir madde girecek mi diye bekledik. Ama önümüze gele gele soyadı meselesi geldi. Bu soyadı meselesinde de şöyle bir şey yapmışlar. Bir düzenlemeye gidilmesi gerekiyordu ama kadın erkek eşitliğini düzenleyen, bizim kazanımımız olan bir düzenleme gerekiyordu. Ama iktidar ne yazık ki kadın erkek eşitliğine dahi tahammül edemeyen bir iktidar. Soyadı meselesinde de kadınları erkekler üzerinden tanımlamayı görev edinmiş ve bu maddeyle karşımıza çıktı. Bir yandan aile reisini erkek üzerinden şekillendirecek, kadını da erkeğin yedeği olarak görecek bir mesele haline getiriyorlar. Biz biliyoruz ki ne kadına şiddet meselesinde ne kadın istismarında ne kadın emeğinin sömürülmesi meselesinde ortaya koydukları siyaset biçimi yararımıza değil zararımıza oluyor. Hiçbir şekilde sorumluluk almıyorlar, hesap vermiyorlar. Çocuk istismarı yaşanıyor, susuyorlar. Kadın cinayeti oluyor, başka başka sebeplerle cezasızlık politikasını uygulamaya çalışıyorlar. Diyarbakır’da 14 yaşındaki zihinsel engelli bir çocuğu istismar eden 21 kişi hakkında beraat kararı veriliyor. ATK raporları, pedagog raporu, rehber öğretmen ifadesi açık ve net olmasına rağmen mahkeme “somut delil yok” diyor. Verilen bu karar, çocuk ihmal ve istismarını meşrulaştırmaktadır. Cezasızlık politikaları ile kadınların, çocukların yaşamını tehlikeye atıyorlar. Söz konusu yetkililerden derhal açıklama bekliyoruz. Bu olayın peşini bırakmayacağız. Faillerin elini kolunu sallayarak dolaşmalarını istemiyoruz. Kadın cinayeti ve çocuk istismarı davalarında verilen cezasızlık politikaları Kürt kadınlara yönelik özel savaş yöntemiyle el ele gidiyor ve kendisini her alanda gösteriyor. 

Nusaybin Marina’da kadınları tecavüzle tehdit eden güçler hakkında yasal süreç başlatılmalıdır

9 Temmuz’da Nusaybin’e bağlı Marina kırsal mahallesinde yapılan ev baskınlarında kolluk güçleri kadınlara cinsiyetçi hakaretler ederek taciz etmiş, tecavüz tehdidinde bulunmuştur. Yaşadıklarını bizzat kamuoyuna anlatan kadınların beyanı ise elbette ki bu iktidarın gündeminde değil. Çünkü üniformalı şiddeti, bizzat bu iktidarın politikaları kapsamında özel savaş yöntemi olarak uygulanmaktadır. Bu suçu işleyenler hakkında derhal yasal süreç başlatılmalıdır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu konuya dair tek bir söz kuracak mı, bu davanın takipçisi olacak mı? Tabii ki olmayacak. Tıpkı kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı davalarında uygulanan cezasızlık politikalarına, kadın yoksulluğuna, emek sömürüsüne dair tek bir söz kurulmadığı gibi. 

Utanmadan sıkılmadan kadınlara ödenen 7608 TL bakım parasının propagandasını yapıyorlar

Bakım emeği dediğimiz bir meselemiz var. İktidar bunu da aile bütünlüğü üzerinden açıklıyor.  Yakın zamanda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sosyal medya hesabından bir duyuru yapıldı. Duyuruda” Evde Bakım Yardımı programımızla engelli vatandaşlarımızı aileleri veya yakınlarının yanında destekliyor, böylelikle aile birliğinin korunmasına ve güçlenmesine destek oluyoruz. Bu doğrultuda, bu ay toplam 4,1 milyar TL Evde Bakım Yardımı ödemesi gerçekleştirdik” dendi. Biz kaç kişiye bu ödeneğin sunulduğunu bilmiyoruz. Hangi kalemlere ne kadar ayrıldığını bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var ki bu bakımı üstlenmek zorunda kalan kadınlara aylık 7.608 TL ödendiği. Utanmadan sıkılmadan bunun propagandasını yapıyorlar. Bu ödenek, SSPE gibi evde tıbbi hizmete ihtiyaç duyan engellilerin ilaç ve sarf malzeme farklarına bile yetmezken bunu övünerek anlatıyorlar. Hasta, yaşlı, engelli bakımını kadınlara yükleyenler iyi bilsin ki buna izin vermeyeceğiz. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının görevi evde bakım ücreti adı altında kadınlara 7.608 lira ile yaşamayı dayatmak değil, bu iş yükünü kadınların üzerinden alacak politikaları hayata geçirmektir. 

DİSK-AR’ın Haziran 2024’te yayımladığı rapora göre geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 33,7. Bu oran her geçen gün artmaya devam etmektedir. Kadın istihdamının artırılması ve işsizliğin azaltılması için işgücü piyasalarındaki cinsiyetçi uygulamalara derhal son verilmelidir. Bunların hepsi bir yanıyla savaş politikalarından bağımsız değil. Biz sonuçlarını yaşıyoruz. O nedenle ne savaş politikalarına ne de bu politikaların en ağır sonucu olan kadına yönelik şiddet ve katliamlara, kadın yoksulluğuna, emek sömürüsüne, tecride, adaletsizliklere, doğa talanına geçit vermeyeceğiz. 

“Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz” kampanyamızı başlatıyoruz

Tüm bu politikalara karşı “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz” başlıklı 6 aylık kampanyamızı başlatıyoruz. Örgütlenme kampanyamızın politik hattını ve etkinliklerini sizlerle paylaşacağım. Demokratik siyasetteki mücadelemizi, yaşamlarımızı özgürleştirmek için yeniden yeniden örüyoruz. Bunun için ısrarımız var, eşit olmayan bu düzene itirazımız var. Eşitsizliklerin bizlere şiddet ve sömürü olarak nasıl döndüğünü günbegün yaşamaktayız. Kadınlara saldıranların nasıl bir erkek-devlet-sermaye aklında birleştiğini, karşımızda nasıl örgütlendiğini biliyoruz. Mücadele tarihimiz ve 21. yüzyıl kadın mücadeleleri bizlere sesleniyor. Umudumuzu ve kararlılığımızı, yaşamlarımız için savunduğumuz mücadelemizin hafızasından ve mücadelemizin şu anından almaktayız. DEM Parti Kadın Meclisinin fikriyatı, erkek egemenliği ve kapitalizmin tüm sömürü ve ezme ilişkilerine karşı kadınların çoklu mücadelesini ve deneyimlerini içeriyor. Eşit ve özgür bir yaşamda var olmak için sözümüzü, eylemimizi ve politikamızı kadınlarla birlikte kuruyoruz. Egemenlerin dayattığı “makul kadınlığı” değil, kadın kimliklerimizle özgür bir yaşamda varoluşlarımızla bir araya geliyoruz.

Eşit ve özgür yaşamda ısrarcıyız, kapitalizmin ve ulus-devletlerin savaşlarına karşıyız

Dünyanın dört bir yanında, kuzeyinde, güneyinde, doğusunda batısında, Ortadoğu’da, sokağımızda, hanemizde bir savaş var. Bu savaşları ne biz kadınlar başlattık ne de halklar başlattı. Ama bedellerini yaşamlarımızla, ekmeğimizle, bedenimizle, doğamızla, hanemizle biz ödemekteyiz. Savaş uçakları her kalktığında, bombaların kadınların ve halkların yaşamını çalmak için atıldığını hissediyoruz. Kapitalizmin, ulus-devletin, erkeğin krizi savaşlarla aşılmak isteniyor. Çünkü savaşlarda hiçbir canlının ve doğanın değeri yoktur. Talan vardır, gasp ve tecavüz temel ilkedir. Faşizm böyle yükselir, böyle sürdürülür. Bizlere sunulan yaşam ise göç yollarına düşme, katledilme, işkence görme, köle pazarlarında satılma, tecavüz ve açlık, emek sömürüsü, eve kapatılma oluyor.

Savaşın tarafı olan hükümetler demokrasileri askıya alır, kemer sıkma politikalarıyla karşımıza çıkar, kadınların kazanımlarına saldırır. Dış politikasında büyüttüğü savaşı ülkesinde de kadınlara, farklı kimlik ve inançlara, halklara, emekçilere, gençlere karşı sürdürür. Hapishaneler ötekilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin kapatıldığı yerler olurken, faşizmi ayakta tutanlar toplumun her alanına dağıtılır. Cezasızlık yaşamın yozlaşmasının güvencesi haline getirilir.

İmralı tecrit sistemi savaş politikalarında ısrarın sonucu değil başlangıcıdır

İşte bu tablo, AKP-MHP faşizminin kadınlara, doğaya ve topluma karşı savaşının bir anlatısıdır. Bu anlatı derinleşen tecrit rejimiyle yayılır. İmralı tecrit sistemi savaş politikalarında ısrarın sonucu değil başlangıcıdır. Mücadele eden kadınları, barış talep eden kadınları cezaevlerine gönderen faşizm, hapishanelerde her türlü hak gaspıyla kadınlar üzerinde de baskıyı artırmaktadır. Tecrit bir hapishane yönetimi olmaktan çıkmış, faşizmin yönetim anlayışı haline gelmiştir. Faşizmin tüm araçlarına karşı mücadeleyi büyütmek, ülkede ve Ortadoğu’da barışın olanaklarını yaratmak demektir. Hapishanelerden sokaklara, sokaklardan zindanlara birbirimize ses olmanın, mücadeleyi ortaklaştırmanın zamanlarındayız.

Biz kadınlar savaşa karşı en geniş kadın ittifakını, dayanışmasını büyütmek için Türkiye ve Kürdistan başta olmak üzere Ortadoğu ve dünyada kadınlarla yan yana geleceğiz. Sözümüzü daha çok birlikte kuracağız. 

Eşit ve özgür yaşamda ısrarcıyız, kayyım rejimine karşıyız

31 Mart yerel seçim sonuçları ülkenin demokrasi, eşitlik, özgürlük, adalet ve barış talebinde ısrarını ortaya koydu. Ancak AKP-MHP iktidarı bu sonuçlardan ders çıkarmadığı gibi faşizm hikayesinde ısrar etmeye devam ediyor. İktidar kaybettikçe Kürtlere, Alevilere, sol-sosyalistlere, feminist kadınlara saldırmayı kendine yol edinmiştir. 

Van’da kadınların ve halkların mücadelesiyle geri adım atan bu iktidar, Hakkâri’ye kayyım atayarak kadınların ve Kürtlerin iradesine düşmanlık hukuku uygulamıştır. Türkiye kadın hareketi, Kürt kadın hareketi ve feministlerin ortak mücadelesi ile kayyım rejimine son vereceğiz. Kadın kazanımlarımıza karşı yürütülen gasp politikasına geçit vermeyeceğiz. Faşizmin panzehri kadın mücadelesidir, kadın dayanışmasıdır. Her kentte kayyımlara ve savaşa karşı örgütlü mücadelemizi ve eylemlerimizi büyüteceğiz.

Eşit ve özgür bir yaşamda ısrarcıyız, derinleşen kadın yoksulluğuna karşıyız

Kendi iktidarlarını, emeğimizi sömürerek var edenlerin politikalarıyla her geçen gün yoksullaşan bizler biliyoruz ki iktidarın savaşında hedef olan emeğimizdir, ekmeğimizdir. 
Adalet, demokrasi, eşitlik, barış olmadığı sürece de haklarımızdan ve emeğimizden çalmaya devam edecekler. Kadınların emeği her yerdedir ve bizler bulunduğumuz her yerde emeğimizi savunacağız. Tarlada, fabrikada, evlerde, kafelerde, atölyelerde, sokak başlarında, Meclis’te, üniversitelerde, hastanelerde, köylerde, kentlerde kadın emeğinin mücadelesinin sözünü birlikte kuracağız. 

Sağlamcı politikalarla sosyal hakları her defasında kırparak engelli kadınların yaşadığı şiddeti derinleştirenlere karşı engelli bakımını üstlenen kadınlar ve engelli kadınlarla birlikte mücadelemizi büyüteceğiz. Güvencesiz yaşamlara mahkûm olmayacağız. Yoksulluğa isyan eden kadınlar olarak her yerde olacağız. İktidarın gasp etmeye çalıştığı belediyelerimizde “üreten ve yöneten” yerel yönetimler anlayışımızla, eş başkanlık sistemimizin toplumcu ekonomi politikalarını hayata geçireceğiz. Eşit ve özgür bir yaşamın modellerini de onurlu ve eşit bir yaşamın mücadelesini de açlığa ve yoksulluğa isyanımızla tüm kentlerde kadın buluşmalarımızla yapacağız.  

Eşit ve özgür yaşamda ısrarcıyız, özel savaş politikalarına karşıyız

Her ulus-devletin bulunduğu topraklarda bir sömürgesi vardır. Her erkeğin sömürmeye çalıştığı bir kadın vardır. Her savaşın bir özel savaşı vardır. Kapitalist ulus-devletler sömürü düzenini özel savaşla sağlar. Bu sömürü ve inkâr düzenine karşı iseniz özel savaşın hedefindesinizdir. Kürdistan’da özel olarak uygulanan bu savaş yönteminin hedefinde Kürt kadınlar vardır. Üniformalı şiddeti, madde bağımlılığı, tecavüz ve istismar ile birlikte cezasızlık politikaları günbegün artmaktadır. Kadın mücadelesi ve kimliğine yönelik oluşturulan özel savaş, Türkiye’de de AKP-MHP iktidarı tarafından kadın kazanımlarını ve mücadelesini hedef alarak yürütülmektedir. 

Bizler, Türkiye ve Kürdistan’da kadınları hedef alan bu politikalara karşı mahalle mahalle örgütlenme çalışmalarımızı büyüteceğiz. Her yerde teşhir edeceğiz, her yerde hesap soracağız. Kadın öz savunma atölyelerimizle genç kadınların kaybettirilmesine, katledilmesine, madde bağımlılığına sürüklenmesine izin vermeyeceğiz.

Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız, doğa düşmanlarına karşıyız

AKP-MHP iktidarı, savaşını doğaya karşı da sürdürmektedir. Biz kadınların yaşam alanları, ormanları, hayvanları, suları, dereleri Kürdistan’da güvenlikçi politikalarla yok edilirken; Türkiye’nin batısında sermayenin rantı için talan edilmekte, yakılmakta, yok edilmektedir. Çünkü her militarist politikayla toprağımızdan kopartılan biz kadınlarız. Her rant odaklı projenin arkasında biz kadınların yaşamları altüst edilirken, geleceğimiz her geçen gün risk altındadır. O yönüyle bizler ekoloji ve kadın mücadelesini birbirinden ayrı görmüyoruz. Bizler her ne olursa olsun doğası talan edilen kadınlarla birlikte, doğa düşmanlarına karşı kadın dayanışmasını ve mücadelesini yerellerimizde öreceğiz. Eşit ve özgür yaşam tüm canlılar içindir. Ekolojik olmayan her politika biz kadınların özgür ve eşit yaşam mücadelesine bir saldırıdır. Türkiye’den Kürdistan’a, Kürdistan’dan Türkiye’ye eko-kırıma karşı kadınlar birbirine köprü olacak, kalıcı buluşmalar sağlayacaktır. 

Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız, göçmen ve mülteci kadınlara yönelik ayrımcılığa karşıyız

Kapitalist erkek egemen iktidarlar yaşadığı çoklu krizi örtmek ve bu krizleri aşmak için savaşlarla mülteciliği ve göç hallerini çoğalttılar. Şimdi de göçmen ve mülteci düşmanlığıyla sömürü ve katliam düzenlerini derinleştiriyorlar. Göçmen ve mülteci olmanın kadın hali ayrımcılığın ve sömürünün en meşru hali oluyor neredeyse. Erkek egemenliği ile sermaye iş birliğinde her türlü şiddete ve istismara uğrayan göçmen kadınlarla dayanışmaya devam edeceğiz. Toplumun ve kadınların nefret söylemlerinin hedefinde olmasına, ayrıştırılmalarına ve yalnızlaştırılmalarına izin vermeyeceğiz. Göçmen ve mülteci kadınların yaşam hakkı, adalet hakkı ve çalışma hakkı mücadelesinde yer alacağız, çalışmalarımızı çoğaltacağız. 

Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız, erkek egemenliğine her yerde karşıyız

Kadın Meclisimizin, erkek egemenliği ile mücadelesi sadece sisteme karşı değil aynı zamanda parti içerisinde gelişen eril anlayışa karşı da mücadeleyi öncelemeyi esas alır. Bu esasa dayanarak, kadın özgürlüğü ve eşitliği için yılları bulan mücadele geleneğiyle birlikte birçok kazanımı demokratik siyasette hayata geçirmiştir. Eş başkanlık ve eşit temsiliyet ilkemiz, “kadının beyanı esastır” ilkesi ile birlikte siyaseti dönüştüren ve kadın kazanımlarını her geçen gün büyüten bir paradigmayla yol almaktadır. Bu mücadele bize her an ve her yerde erkek egemenliği ile mücadele etmeyi öğretmiştir. Kendi içimizdeki erkek egemen anlayışlarla mücadele ederken kadın meclislerimiz özgün özerk örgütlenmesiyle değişimin öznesi olmaya devam ediyor. Bu yüzden kadın meclislerimizi daha da güçlendirecek, meclisimizin olmadığı yerlerde kadın meclislerini kuracağız. Yine iktidarın kadın düşmanı politikalarına karşı her alanda kadın örgütleri, feministler ve hak ve adalet mücadelesi yürüten kadınlarla birlikte yan yana gelerek kazanımlarımıza ve yaşamlarımıza sahip çıkacağız. Kadın katliamlarına karşı sözümüzü ve mücadelemizi birlikte büyütmenin buluşmalarını her yerde sağlayacağız. Farklı cinsel kimliklere ve LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemlerine, şiddete, katliamlara karşı her türlü ayrımcılığın karşısında olmaya devam edeceğiz. Özgür ve eşit yaşamdaki ısrarımız, erkek egemen iktidarların inkâr politikalarına geçit vermeyecektir. “6284’e dokunma, uygula!” demeye ve yerel yönetimlerle kadın örgütlerini buluşturmaya devam edeceğiz. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmediğimiz gibi iktidara inat yaşamlarımız için yerel demokrasiyi de hayata geçirmeye devam edeceğiz. Eş başkanlık sistemimiz İstanbul Sözleşmesinin, ILO 190’ın, CEDAW’ın uygulanmasının da güvencesidir.

Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız, örgütleniyoruz 


En büyük kadın örgütlemesini hedefleyen kampanyamızın ilk aşaması kadın örgütlenme konferansımızı gerçekleştirmektir. Bu yönüyle 20 Temmuz, yani bugünden 5 Ağustos’a kadar kadın il konferanslarımızı gerçekleştireceğiz. 23 Ağustos’ta kadın örgütlenme çalıştayımızı yaptıktan sonra, Ankara’da 12 -13 Eylül tarihlerinde kadın örgütlenme konferansımızı gerçekleştireceğiz. DEM Parti Kadın Meclisi olarak 6 aylık örgütlenme ve mücadele kampanyamızın deklarasyonunun da belirttiği gibi örgütlenme, atölye ve eylem hatlarımızla, kadın dayanışmasını politik ve toplumsal süreçlerle birlikte ören buluşmalarla her yerde olacağız. Yaşasın kadın dayanışması! Jin jiyan azadi!

20 Temmuz 2024