Kobanî Kumpas Davasındaki hukuk dışı uygulamaların tespiti

Grup Başkanvekillerimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Sezai Temelli, siyasetçilerin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının tüm aşamalarındaki hukuksuzlukların tespiti ve bu hukuksuzlukların yarattığı zararların ortaya çıkarılması amacıyla Meclis Araştırması açılmasını istedi. Önergede şu ifadeler yer aldı: 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türkiye tarihinin en hukuksuz davalarından olan, çoğunluğunu HDP’li siyasetçilerin oluşturduğu ve kamuoyunda da Kobani Davası olarak bilinen, 108 kişinin yargılandığı, davada soruşturmanın başlangıç evresinden günümüze kadar ki bütün aşamalarda bir hukuki yargılamadan ziyade siyasi bir yargılama olmuştur. Her duruşmada savunma hakkının kısıtlanmasının, avukatların bütün itirazlarının reddedilmesinin, usule aykırı binlerce işlem yapılmasının, mahkeme başkanının siyasilerin de adının geçtiği bir suç örgütünün yöneticisi çıkması gibi sayısız hukuksuzlukla karşılaşılmıştır. Yargılama esnasında yaşanan bu durumların ise izahı bulunmamaktadır. Bu önemli davanın seyrinin Türkiye’nin siyasi geleceğini etkileyeceği aşikardır. Bu sebeple yargılama sürecinde yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespit edilmesi ve hukuka aykırı unsurların genel hukuk düzenine verdiği zararların ortaya çıkarılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz. 

GEREKÇE

IŞİD’in Kobani'ye yönelik saldırıları başladığında Türkiye ve bütün Dünyadan insani yardım koridoru açılması, Kobani’de direnenlere destek için acil çağrılar ve protestolar peş peşe yapılmaya başlanmıştı. O zaman için Türkiye’de yaşayan Kürt halkı ve demokrasi güçleri başta olmak üzere, milyonlarca insan bu vahşete dur demek için Eylül ayının sonlarına doğru sokaklara çıkarak protesto gösterilerine başlamıştır. 6 Ekim 2014 tarihine kadar Türkiye’de gerçekleşen demokratik protestolarda herhangi bir ölüm yaşanmamış, 7 Ekim itibariyle gerçekleşen protestolarda ise güvenlik güçleri halka karşı orantısız güç kullanmıştır. Gelişen olaylarda, 47’si HDP çalışanı ve seçmeni olmak üzere toplam 54 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir.

Protestolar devam ederken yasadışı pek çok grup ve yapı olaylara müdahil olmuş buna rağmen HDP siyasi olgunlukla elini taşın altına koyarak protestoların yasal/demokratik bir zemininde kalması için büyük çaba sarf etmiştir.  Olaylar çıkması noktasında HDP’nin sorumluluğu olduğuna dair pek çok itham olmasına rağmen TBMM’de 6-8 Ekim protestolarında yaşanan can kayıplarının araştırılması ve suçluların cezalandırılması için partimiz tarafından araştırma önergesi verilmiş ancak önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir. İktidar hem olayın faillerinin araştırılmasından imtina etmiş hem de aralarında milletvekillerinin de bulunduğu 108 siyasetçiyi, AİHM’nin de demokratik tepki olarak nitelendirdiği bir tweet sebebiyle, 6-8 Ekim olaylarında yaşanan suçların azmettiricisi olmakla suçlamıştır. Zira soruşturma aşaması da hukuk kuralları çerçevesinde değil, iddianamenin kurgulanması şeklinde olmuştur.

Yargılamanın başlayacağı ilk duruşmadan yaklaşık bir ay önce Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne 2. Heyet atanmış ve mevcut heyetin ise sadece Kobani Davası ve sonrasında gelebilecek bağlantılı davalara bakmasına karar verilmiştir. Bu kararla tarafsız ve bağımsız mahkeme görüntüsüne aykırı olarak “özel olarak görevlendirilme” ile davanın hızlıca sonuçlandırılmak istendiğini ispatlanmıştır. 3 bin 530 sayfalık iddianame ve 324 klasörden oluşan ekleri Ankara 22 Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından 1 hafta gibi imkânsız bir sürede ‘incelenerek’ kabul edilmiştir. Dosyaya özel atanan Savcı Ahmet Altun’un soruşturma klasörleri arasında unuttuğu ve dava avukatları tarafından ortaya çıkarılan 5 sayfadan oluşan TEM Şube antetli “belge/bilgi notu” bu yargılamanın siyasi niteliğini ve amacını açıkça ortaya koymuştur. Duruşma periyodlarının savunma hazırlığını imkânsız kılacak şekilde belirlenmesi, mikrofonların kapatılması, savunma sürelerinin kısıtlanması, savunma dinlemekten vazgeçilmesi, tanıkların usule aykırı bir şekilde dinlenmesi, avukatların tüm itirazlarının reddedilmesi başta olmak üzere her ara kararda sayısız hukuk dışı karara imza atılması yargılamanın hukuki değil, siyasi bir yargılama olduğunun diğer ispatlarıdır.

Dosyada kritik işlemlere imza atmış  savcı ve hakimlerin iktidarla da ilişkili olduğu iddia edilen bazı çete ve mafya yapılanmalarıyla ilişkilerinin açığa çıkması, imza attıkları hukuksuzlukların talimatlar çerçevesinde olduğunu güçlü bir şekilde düşündürmüş, ortaya çıkarmıştır. Örneğin;  dosyaya özel olarak İzmir’den getirilen ve hiç işlem yapılmamış dosyayı yeniden canlandırmış olması dikkat çeken savcı Ahmet Altun’a Sinan Ateş dosyasındaki bazı şüphelileri bırakması karşısında MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter tarafından Yargıtay üyeliği teklif edildiği iddia edilmiştir. Yine görevden alınan mahkeme başkanı Bahtiyar Çolak’ın “Derin Devletin Ticari İstihbarat Ayağı” olarak tanıtılan ‘Atadedeler’ suç örgütünde yönetici olduğu ortaya çıkmıştır. Suç örgütü lideri olmak suçlamasıyla tutuklanan Ayhan Boran Kaplan beyanlarında Yargıtay üyesi Yüksel Kocaman’a villa ve araba aldığı iddia etmiştir. Kocaman’ın, AİHM’in ihlal kararı sonrasında Demirtaş’ın tahliye edilmesi gerekirken alelacele Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ hakkında uydurma ve mükerrer bir soruşturma ile tahliyeyi engelleyen savcı olduğuna unutmamak gerekir.  

Gelinen aşamada adil yargılanma hakkının kıyısından bile geçmeyen bu kurgusal yargılamada bırakın hakikatlerin açığa çıkarılması, gerçek dışı iftiralara yargı kılıfı dikilmiştir. Gerçek dışı iddialar ve hukuk dışı yargılama ile hukuksuz bir mütalaa verilip bir an önce karar verme saiki ile dosya olağanüstü bir hızla karar aşamasına getirilmiştir. Bu dava üzerinden hukuksuzluğun yarattığı/yaratacağı tahribatın yalnızca partimizin değil, bütün ülke yurttaşlarının sorunu olduğu açıktır. Bu sebeple yargılama sürecinde yaşanan hukuk dışı uygulamaların tespiti ve hukuka aykırı unsurların genel hukuk düzenine verdiği zararların ortaya çıkarılması amacıyla Anayasa’nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

7 Mayıs 2024