
Grup Başkanvekilimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Koçyiğit, şunları söyledi:
Kayyım atamaları bu iktidarın kendisinden olmayan yerel yönetimlere yaptığı sivil darbedir
Türkiye uzun süredir darbelere maruz kalan ülkelerden birisi. Ne yazık ki Kağızman Belediyemize saat 02:40 sularında kayyım atandığını tebliğ etmek isteyen bir kollukla karşılaştı arkadaşlarımız. Hep söyledik, söylemeye devam edelim. Kayyım atamaları, iktidarın kendisinden olmayan yerel yönetimlere yaptığı sivil darbedir. Bunun açık ve net altını çizelim. Anayasayı, hukuku, sandığı ve halkın iradesini yok saymadır. Bütün bu yok sayma pratiklerinin her birisinin bugün kumpas davalarıyla gerçekleştirildiğini görüyoruz. Kumpas davaları ve kayyım atamalarının 12 Eylül cunta aklından hiçbir farkı yok. 12 Eylül cuntacıları da aynı mantıkla hareket ediyorlardı. Bugün kayyım atayan AKP iktidarı da 12 Eylül zihniyetinin bir devamcısı olduğunu, cunta aklından beslendiğini, halkın ve demokrasinin karşısında konumlandığını Türkiye’ye göstermiş oluyor. Aynı zamanda bütün dünyaya da göstermiş oluyor. AKP sandıktan çıkamadığı, halkın rızasını alamadığı her yerde zorla belediyelere çökmeye çalışıyor. Bunun adı çökme operasyonudur; halkın iradesine el koymadır, zorbalıktır. Başka bir adı yok. Bütün bu zorbalık aynı zamanda beraberinde talanı ve yağmayı getirmektedir. Halkın olan kaynakların, bir avuç sermayedara ve yerel AKP teşkilatlarına akıtılmasının adıdır kayyım atamaları.
Arkadaşlarımız ceza aldıkları için kayyım atanmıyor, kayyım atanması için arkadaşlarımıza ceza veriliyor
Bakın, 20 Şubat’ta Kağızman Belediye Eş Başkanımız Mehmet Alkan’a 6 yıl 3 ay ceza verildi. Bu soruşturma 2019’da başlamıştı ve 5 yıldır devam eden bir dava süreci var. 24 celse görüldü. Son celse 6 Şubat’ta görüldü. Mahkeme sadece 14 gün sonrasına tarih verdi. 20 Şubat’ta hava koşulları çok kötü olmasına rağmen, o gün Kars’ta tipi olmasına bu mazereti kabul etmeyen bir mahkeme görüyoruz. Mehmet Alkan ve avukatları tipi nedeniyle mahkemeye mazeret sundular ama mahkeme bu mazereti kabul etmedi. Oysa aynı mahkeme, bir duruşma öncesinde tipi nedeniyle sunulan mazereti kabul etmiş ve duruşmayı ertelemişti. O nedenle burada meselenin hukuk olmadığını, alelacele kayyım atamak için verilmiş bir ceza sistematiğinin işlediğini görüyoruz. Arkadaşlarımız ceza aldıkları için kayyım atanmıyor, kayyım atanması için arkadaşlarımıza ceza veriliyor.
AKP bu kayyım atamalarıyla rejimini sağlamlaştırmak istiyor
Hızlandırılmış yargısal süreçler, raflardan indirilen dosyalar, uydurma suçlar ve uydurma gizli tanıklar eliyle arkadaşlarımıza henüz birinci derece mahkemelerde talimatlı bir şekilde ceza veriliyor ve ardından hemen bu cezalar gerekçe gösterilerek de kayyım atanıyor. Neden bu kadar acele ediyorlar? Çünkü AKP’nin acelesi var. AKP’nin, kaynakların halka daha fazla gitmesine tahammülü yok. AKP’nin, bizim belediye eş başkanlarımızın ve meclis üyelerimizin halka hizmet etmesine tahammülü yok. AKP, yağmalamak ve yandaşlarına kaynak aktarmak istiyor. AKP, oradaki belediyenin içini boşaltmak istiyor. AKP, kayyım siyasetiyle ayakta kalmak istiyor. Kurduğu bu antidemokratik ve hukuksuz rejimi ayakta tutmak, iktidarını sağlamlaştırmak istiyor. O nedenle burada bir hukuktan bahsedemiyoruz, mesele siyasidir. Çok açık ve net. Sadece yargı araçsallaştırılıyor, bir sopa olarak kullanılıyor. Ne yazık ki yargının içi boşaltılmış ve adalet yerle yeksan edilmiş durumda. AKP’nin emrine giren bütün yargıçlara ve hukuk mensuplarına buradan seslenmek istiyoruz: Cüppelerinizi çıkarın. AKP’nin emirlerine bu kadar biat ediyorsanız, gelin de AKP’de siyaset yapın. Cesaretiniz varsa çıkarın o hakim cüppelerini de karşımızda aday olun. Halk size ne diyor, bu toplum size ne diyor, Türkiye halkları sizi nereye koyuyor görelim. Giymişsiniz cüppelerinizi, yargıyı katlede katlede, hukuku yok ede yok ede AKP’yi ayakta tutmaya çalışıyorsunuz. AKP’nin koltuk değneği olan bir yargı süreciyle karşı karşıyayız. AKP’yi ayakta tutmak dışında hiçbir motivasyonu olmayan bir hukuk düzeniyle karşı karşıyayız. Muhalifleri biçerek ayar vermeye çalışan, muhalif toplumsal dinamikleri yok etmeye çalışan bir yargı sistemiyle karşı karşıyayız. Bunu asla kabul etmiyoruz.
Uydurulmuş kumpas davaları ve yargısal faaliyetlerle karşı karşıyayız
Sayın Mehmet Alkan’ın yargılanmasına konu olan ne biliyor musunuz? İki aileyi barıştırması. Barış gibi kutsal ve değerli bir işi yapmış olması. İki husumetli aileyi yan yana getirmesi, onların el sıkışmasını sağlaması, olayın kan davasına dönüşmesini engellemesi, can kayıplarını engellemesi. Evet, Mehmet Alkan’a 6 yıl 3 ay ceza verilmesinin gerekçesi toplumsal barışa katkı sunmasıdır. Bir toplumun kanaat önderi olarak kendi üzerine düşen görevi yapmış olmasıdır. Ne yazık ki bu kriminalize ediliyor ve dava konusu ediliyor. Bugün de karşımıza bir cezanın ardından kayyım olarak dönüyor. O nedenle, bu toplumun değerlerine de açılmış bir savaştır. Hiç kimse kendi sorununu kendi çözmesin istiyorlar. Hiç kimse kendi husumetini kendi çözmesin istiyorlar. Her şey adliyelere, mahkeme koridorlarına hapsolsun; hiçbir sorunu çözmeyen ve toplumun yarasına merhem olmayan hukuksal sistemin içerisinde sorunlar daha da derinleşsin istiyorlar. Bu çok açık ve net. Diğer mesele neymiş? Sayın Mehmet Alkan cezaevlerindekilere mektup göndermiş, onlara moral vermiş. Cezaevindeki insanları sahiplenmiş. Soruyoruz: TCK’nın neresinde cezaevlerine mektup göndermenin suç olduğu yazıyor? Cezaevine kimi koyuyorsunuz? Ailelerimizi, kardeşlerimizi, annemizi, babamızı, akrabamızı, arkadaşımızı. Haksız ve hukuksuz şekilde tutuklanıp cezaevine konuyorlar. Onlarla dayanışmak da bir suç haline getirilip dava konusu olarak karşımıza çıkarılıyor. Akla ziyan bir süreçle karşı karşıyayız. Ortada ne bir suç var ne de suçlu. Uydurulmuş kumpas davaları ve yargısal faaliyetlerle karşı karşıyayız.
Gizli tanık meselesi yargıyı esir almış durumda
Diğer bir mesele de gizli tanıklar. Gizli tanık meselesi yargıyı esir almış durumda. Bütün mahkemelere gidin, özellikle de muhaliflerin, Kürtlerin, bizlerin mahkemelerine gidin; hepsinde bir gizli tanık vardır. Kimdir, nedir, nerededir bilinmez. Var mıdır, yok mudur bilinmez. Polis mi yazıyor, gerçek kişi mi bilinmez. Ama bugün gizli tanık beyanları hükme esas alınıyor. Gizli tanık beyanları üzerinden hüküm kuruluyor. Oysa çok açık hukuksal bir norm vardır. Gizli tanık beyanları hükümleri esas alınamaz. Ancak bir kumpasın, tam anlamıyla yargıyı ele geçiren bir gizli tanık müessesesinin, yani bir FETÖ pratiğinin AKP eliyle devam ettirildiğini görüyoruz. FETÖ, uydurulmuş deliller ve gizli tanıklar eliyle toplumu ve muhalifleri sindirmeye çalışan bir yargısal sistem kurmuştu. AKP, FETÖ’nün yargıda kurduğu bu sistemi devraldı ve derinleştirdi; bugün topluma karşı bir biçer görevi gördürüyor. Bunu da bütün toplumun üzerine salmış durumda. “FETÖ ile mücadele ediyoruz” demesinler. FETÖ zihniyetini devralıp FETÖ pratiklerini devam ettiren bir AKP ile karşı karşıyayız. Hiç kimse bunu inkar edemez.
Kars’ta yaşanan bütün inançlara yapılmış bir darbedir
Kağızman’a kayyım atanmasının, orada yaşayan halkların iradesine bir darbe olduğunu söyleyelim. Kars kozmopolitik bir yer. Kürtlerin, Türkmenlerin, Terekemelerin, Azerilerin, Alevilerin, Sünnilerin, Caferilerin bir arada yaşadığı çok kadim bir kent. Ama gidip görün Kars ne halde? İçler acısı. Avrupa’ya gidin bakın; onun dengi bütün kentler akın akın turist ağırlarken, Kars bugün hala kayyım pratikleriyle cebelleşmek zorunda kalıyor. Bu, Kars’a da Kars halkına da Kars’ta yaşayan bütün inançlara da yapılmış bir darbedir. Ceza verildikten hemen sonra kentte 2 Mart’a kadar eylem ve etkinlik yasağı konuldu. Bununla da yetinmediler. Köylerden ilçe merkezine gelen yollara toprak döşemişler, tümsekler koymuşlar. Halk gelip ilçeye ulaşmasın diye bunu yapmışlar. Kars İl Eş Başkanlarımız ilçeye ulaşamadı. Kenti zapturapt altına almışlar. Bütün kentte eylem ve etkinlik yasağı var. Kanuna uygun mu? Hayır. Anayasaya aykırı mı? Evet. Her gün toplantı ve gösteri yürüyüşlerini valilerin keyfe keder engellemesine dair ihlal kararları geliyor. Ancak AKP için hiç önemli değil, çünkü Anayasayı takmıyorlar zaten. Hukuk gibi bir dertleri yok.
İçişleri Bakanlığı kayyımların hırsızlık ve yağma düzenine göz yumuyor
Halfeti Belediyemizin suç duyuruları vardı. Kayyım Şeref Albayrak hakkında dosyalar sundular. İki buçuk aylık incelemenin sonucunda İçişleri Bakanlığı soruşturma izni verdi ve sayfalarca rapor hazırlandı. Hırsız olan, yolsuzluk yapan kayyım sadece Şeref Albayrak mı? Hayır, dünya kadar rapor sunduk. Belediye eş başkalarımız ve yönetimlerimiz ilk göreve geldiklerinde İçişleri Bakanlığından mülkiye müfettişleri talep etti. Müfettişler gelsin, kayyım döneminin yolsuzluklarını araştırsın diye onlarca defa yazı yazıldı. Gönderdi mi İçişleri Bakanı mülkiye müfettişini? Hayır. Neden göndermediler? Çünkü gönderseler kayyımın nasıl bir yolsuzluk ve hırsızlık düzeni olduğu açığa çıkacak. Artık kendileri bile bu çürümüşlüğü, kumpası kapatamıyor. Ona rağmen de soruşturma yürütmüyorlar. Bir tek Şeref Albayrak için izin verilmiş ama biliyoruz ki bütün kayyımlar açısından aynıdır. Biz Şeref Albayrak diyelim, siz atanan bütün kayyımların yolsuzluk yaptığını bilin. Bakanlığın da bu hırsızlık ve yağma düzenine göz yumduğunu, bizzat başında olduğunu ifade edelim.
HDK, Kürt halkının Türkiye devrimcileriyle stratejik ittifakıdır
Son günlerde takip ediyorsunuz. CHP’li 9 belediyeden gözaltılarla başlayan ve tutuklamayla devam eden bir mesele vardı. Hedef gösterme süreci. Savcılığın özel olarak HDK’yi bunun içine yerleştirdiğini, bunun HDK’ye dönük bir operasyonun başlangıcı olduğunu Meclis’te de ifade etmiştik. Sonuçta HDK’den 50 arkadaşımız gözaltına alındı; 30 kişi tutuklandı, 13 kişi hakkında ev hapsi kararı verildi, 7 kişi ise adli kontrolle serbest bırakıldı. Ben HDK Eş Sözcülüğü yaptım. HDK’yi kriminalize etmenin, HDK’yi ilegal bir yapı olarak göstermenin kendisi AKP’nin içerisine düştüğü aciziyetin açık göstergesidir. HDK’yi niye hedef yaptılar? Çünkü HDK, Kürt siyasi hareketinin Türkiye devrimcileriyle, sosyalistleriyle ve demokratlarıyla yaptığı stratejik ortaklığın adıdır. Ezilenler lehine tarihin akışına müdahalenin adıdır. Yeni bir yaşamın mümkün olduğunu göstermek için kurulmuştur. Sözünü toplum için, halklar için, kadınlar için, inançlar için kuran fikriyatın bizzat kendisidir. HDK, bir illegal örgüt olduğu ya da yasa dışı bir iş yaptığı için değil; daha çok toplum, demokratik cumhuriyet dediği için hedef alınmıştır. HDK fikriyatı, zararlı olarak nitelendirilerek bir yargısal operasyonun odağı haline getirilmeye çalışıyor. Arkadaşlarımızın tek bir suçu vardır: AKP iktidarının karşısında durmak ve mücadele etmek. Bu, ülkeyi demokratikleştirme, eşit ve özgür bir yaşamı inşa etme konusundaki kararlılıklarıdır. Buradan her birini selamlıyoruz; HDK mücadelesini büyüterek, HDK’nin yürüttüğü demokratik cumhuriyet perspektifini daha çok sahiplenerek mücadeleye devam edeceğiz.
Siber güvenlikle ilgili yasa taslağı etki ajanlığı meselesinin devamıdır
Siber Güvenlik Kanunu bu hafta Meclis’e gelecek. Bu, etki ajanlığını geçiremeyen AKP’nin Meclis’e yine güvenlik kaygısı önceleyerek getirdiği bir yasa taslağıdır. Etki ajanlığının etkilerine sahiptir, içerik olarak aynı mantığa sahiptir. 21. yüzyıldayız, tabii ki dijital güvenlik önemli ama burada bireylerin dijital güvenliğinden çok devletin dijital güvenliğinin öncelendiğini görüyoruz. Devlet dediğimiz her şeyi de siz AKP diye okuyun. Burada AKP iktidarını ayakta tutacak bir mantıkla yol alındığını görüyoruz. Ne istiyorlar? Bugün artık sınırlı sayıda olan basın örgütlerinin, basın çalışanlarının AKP’nin hoşuna gitmeyecek haber yapmasının önüne geçmek isteniyor. Tam bir zapturapt politikasıyla topluma gözdağı verilmeye çalışılıyor. Dijital aktivasyon içerisinde olan basın meslek örgütlerine yeni bir gözdağı verilmek isteniyor. Etki ajanlığına benzer bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Kanuni sınırlılığı belli değil. Şeffaf değil, yetkileri çok geniş. Bu geniş yetkilerle aslında dezenformasyon gibi bir yasayla karşı karşıyayız. Bu dezenformasyon yasasının yarattığı tahribatı, toplumun haber alma hakkını nasıl gasp ettiğini, basın çalışanlarını nasıl sınırlandırdığını görüyoruz. Siber Güvenlik Yasası da aynı mantıkla kurulmuştur. Yeni bir istibdat yasası olarak değerlendirirsek abartmış olmayız. Yasanın içerisinde ne var? 16. maddede “veri sızıntısı olmadığı halde bu yönde algı oluşturma suçunun ihdas edilmesi” ifadesi var. Bu, basın mensuplarının ve araştırmacı gazetecilerin kamu yararı açısından yaptığı haberleri aslında potansiyel suç haline getiriyor. Sadece bu mu? Birçok düzenleme var bununla ilgili. Anayasanın ilgili 26. maddesi ve AİHS 10. maddesi ifade özgürlüğünü garanti altına alıyor. Ancak AKP hem bu düzenlemeyle hem daha önce çıkardığı Dezenformasyon Yasasıyla hem de sürekli yasa tasarılarının arasına sokmaya çalıştığı ama toplumun ve muhalefetin basıncı nedeniyle geri çektiği etki ajanlığı meselesiyle kendisi açısından dikensiz bir gül bahçesi yaratmaya çalışıyor.
Siber Güvenlik Yasası geri çekilmelidir
Bu yasayla AKP lehine olan ama basın ve ifade özgürlüğünün aleyhine olan yeni bir karanlık adım atılıyor. Bu kanun teklifinin amasız fakatsız geri çekilmesi gerekiyor. Özellikle kurulması öngörülen başkanlığın kanuni sınırlarının belli olmaması ve çok geniş yetkilerle donatılmış olması çok büyük bir sorun. Bu olağanüstü yetkiler de “kritik kamu hizmeti” ve “kritik altyapı” gibi kavramlarla meşrulaştırılmaya çalışıyor. Yasal hiçbir dayanağı olmayan, tamamen subjektif olan bu kritik altyapının ve kritik kamu hizmetinin ne olduğunu AKP iktidarı bizlere ve topluma açıklamalıdır. Aksi takdirde, her kritik kelimesinin arkasında, temel hak ve özgürlüklerimizin tırpanlandığı yeni yasal düzenlemeler yapmaya devam edecekler. Bu yasa teklifine muhalefet edeceğiz, ret oyu vereceğiz ve geçmemesi için elimizden gelen bütün haklarımızı kullanacağız.
Sayın Öcalan’ın tarihi çağrısı Kürt sorununun çözümünde yeni bir dönemin başlangıcı olacak
Son olarak sizinle paylaşmak istediğim bir bilgi var. Heyetimiz birkaç gün içinde İmralı’ya gidecek. Bununla ilgili gerekli başvuruları birkaç gün içinde yapmalarını bekliyoruz. Başvuru için hazırlıklar tamamlanıyor. Bu ziyarette özellikle Güney Kürdistan’da yapılan ziyaretlerin bilgileri ve yapılan tartışmalar Sayın Öcalan’a aktarılacak. Bu görüşmeden sonra da Sayın Öcalan ile beraber yapılacak tarihi çağrının takvimi de netleşmiş olacak. 100 yıldır devam eden ve 40 yılı çatışmalı geçen Kürt sorununun çözümünde yeni bir dönemin başlangıcı olacak tarihi çağrının kısa bir süre içerisinde geleceğini de biliyoruz. O anlamıyla da bütün kamuoyunun bu tarihi çağrıya kilitlendiği bir dönemde, Kürt-Türk ittifakının kurulacağı bu zemini baltalayan, zehirleyen ve bunu geriye çeken bütün pratiklerin en başta siyaset ve toplum tarafından da mahkum edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.
Meclis Başkanını Kürt sorununun çözümü konusunda sorumluluk almaya ve görevini yapmaya davet ediyoruz
Meclis’teyiz. Meclis’e, bu tarihi çağrı yapıldıktan sonra sorumluluk alma ve bu çağrının gereklerini yerine getirecek yasal düzenlemeler için bir an önce işe koyulma çağrısını da bir kez daha yapmak istiyorum. Sayın Numan Kurtulmuş’un da yaptığı bir açıklama vardı; Sayın Öcalan’ın yapacağı açıklama için "tarihi değerde olacak" demişti. Evet, tarihi değerdedir. Ama bu sadece söz kurup hiçbir şey yapmayacağımız bir mesele değildir. Sayın Numan Kurtulmuş’a da Meclis Başkanı olarak tarihi bir sorumluluk düşüyor. Kürt sorununun demokratik çözümü için Meclis Başkanı olarak bütün siyasi partilerle ne yapılması gerektiğini konuşmaya, bunun müzakeresini yürütmeye ve Meclis'te Kürt sorununun çözümünün konuşulduğu ve bunun gereklerinin yapıldığı bir zemini açığa çıkarmaya davet ediyoruz. Bu anlamıyla, Sayın Meclis Başkanının sorumluluğu da tarihe geçecektir. Bu sorumluluğu yerine getirmeye ve görevini yapmaya davet ediyoruz. Teşekkür ediyorum.
24 Şubat 2025