Koçyiğit: Kürt diline ve kültürüne yönelik saldırılar Kürtleri demokratik siyaset gerçeğinden koparmak için yapılıyor

Grup Başkanvekilimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Koçyiğit, şunları söyledi: 

İsrail’in saldırılarını kınıyoruz

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dün İsrail’in Lübnan’a yaptığı saldırıya tanıklık ettik. Yine sivil yerleşim yerleri bombalandı ve henüz sayısını netleştiremediğimiz birçok sivilin yaşamını yitirdiği haberlerini alıyoruz. Bu saldırıyı DEM Parti olarak kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Hem dün İsrail’in Beyrut’a yaptığı saldırının hem de İran’a yapılan saldırının bölgesel savaşı tetikleme riski olduğunu, İsrail ile Filistin arasındaki savaşı çok daha ciddi bir boyuta evriltme riski olduğunu hepimizin görmesi gerekiyor. İlgili tarafları, halkları daha fazla yıkıma uğratacak, bölgesel bir savaşa yol açacak bu girişimlerden uzak durmaya davet ediyoruz. Diyalog ve müzakere yöntemleriyle sorunu çözmek, ateşe su serpmek bütün bölge devletlerinin ve uluslararası kurumların birinci önceliği olmalıdır. Ortadoğu'da acil ve kapsamlı bir barışın tesis edilmesi için herkesin elinde gelen çabayı sarf etmesi gerekiyor. Sorumsuz açıklamalardan, tansiyonu yükseltecek açıklamalardan özellikle kaçınmak gerekiyor. Sağduyulu olmayan açıklamalar her gün daha fazla Filistinlinin hayatına mal oluyor. 

Saray’ın ve sermayenin bütçesine karşı üç ay etkin bir muhalefet yürüttük


Bir yasama yılının sonuna geldi. Biz de DEM Parti olarak, bu yasama yılının sonunda yaptıklarımızı ve yapamadıklarımızı halkımızla paylaşmayı istiyoruz. Öncelikle şunu ifade etmek isteriz ki Meclis bizlerin mücadelesi açısından biricik önemde değildir. Hiçbir zaman Meclis’i bütün mücadelemizin merkezine koymadık. Fakat Meclis’in Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve özgürleşmesinde önemli bir mecra olduğunun da altını çizmemiz gerekiyor. Biz bu sorumlulukla 28. Dönemin 2’nci yasama yılında Meclis faaliyetlerimizi yürüttük ve sürece bu bilinçle katıldık. Anayasa ve içtüzüğe göre tanımlanmış olan bütün muhalefet etme hakkımızı sonuna kadar halklarımız lehine kullandık. DEM Parti Meclis Grubu olarak binlerce soru önergesi, binlerce araştırma önergesi, yüzlerce kanun teklifi sunduk. Yine Genel Kurul çalışmalarında halklarımız ve haklarımız için mücadele ettik. Yaklaşık 3 ay Saray’ın, savaşın, sermayenin bütçesine karşı etkin bir muhalefeti yine yürütmüş olduk. Emekli maaşlarından engellilerin kamuda istihdam edilmesine, cezaevlerindeki hak ihlallerinden derinleştirilen tecride, Ege’deki orman yangınlarından çay üreticilerinin sorunlarına, kadın yoksulluğundan mevsimlik tarım işçilerine, Alevilere uygulanan asimilasyon politikalarından İsrail ile Türkiye arasında yapılan ticari anlaşmalara, rezerv alan uygulamalarından ataması yapılmayan öğretmenlere ve sığınmacılara yönelik gerçekleştirilmeye çalışılan pogrom girişimlerine, fındık taban fiyatlarından ana dillerindeki sorunlara ve Kürtçenin yasaklı hale getirilmesi pratiklerine karşı burada söz söyledik ve bu sözü ve pratiği bundan sonra da devam ettireceğiz.

DEM Parti Meclis’in ana muhalefet gücüdür

Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi, Meclis’i bir olay makamı haline getirmek istiyor. Ama bizler DEM Parti olarak inatla ve kararlılıkla Meclis’i halkların, kadınların, emekçilerin, yoksulların, engellilerin, cümle canlının, doğanın meclisi haline getirmek için elimizden gelen mücadeleyi yürüttük. Ezilenlerin sesini ve sözünü Meclis kürsüsüne taşıdık. Baskı, zulüm ve sömürü iktidarı olan AKP-MHP iktidarının ülkeye getirdiği çürüme hallerine karşı Meclis’i hakikatin ve hakkın meclisi haline getirmek için söz kurduk ve mücadele ettik. Sadece milletvekillerimizle değil aynı zamanda danışman arkadaşlarımızla, yoldaşlarımızla beraber var gücümüzle çalıştık. Elbette yetmezliklerimiz ve eksikliklerimiz de var. Bizler bunun bilincindeyiz. Bizi Meclis’e göndererek haklarımızı, kimliğimizi, yaşamımızı, kültürümüzü, alın terimizi, emeğimizi savunun diyen milyonlara layık olmak için daha çok çalışacağız. Yaptıklarımızla ve yapamadıklarımızla, şunu samimi bir şekilde ifade etmek isterim ki, DEM Parti Meclis’in ana muhalif gücüdür, ana muhalefet partisi gücündedir. Bunu bir yıllık Meclis pratiğimiz çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Nerede haksızlık ve hukuksuzluk varsa bunu Meclis’te ifade ettik. Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü için Meclis’te yapılması gereken ne varsa yaptık, söylenmesi gereken ne varsa söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Sorunların sistemsel olduğunu, yapısal olduğunu çok iyi biliyoruz. Sistem içi ve palyatif çözümleri reddediyoruz. Bu nedenle de ne statüko ne de restorasyon diyerek gerçek yapısal çözümler için mücadele ettik, söz söyledik, öneri sunduk. Bundan sonra da ısrarımızı ve önerilerimizi devam ettireceğiz. 

Edirne’den Kars’a kadar sokaklarda mücadele ettik

Bizler yola çıkarken halklarımızın sesini, sokağın sesini Meclis kürsüsüne taşıyacağımızın sözünü vermiştik. Bu yasama döneminde de her direnişte, her barikatın arkasında, her mücadele alanında olduk. Barikatların arkasından yükselen sesi, müdahale alanlarından yükselen itirazı Meclis kürsüsüne taşımaya çaba sarf ettik. Şunun da altını da çizelim ki sokağın sesinin güçlendiği her yerde Meclis’in sesinin de güçlü olduğuna tanıklık ettik. O yüzden önceliğimiz mücadele oldu. Sokaktan Meclis’e kadar bir mücadele döngüsünü büyütmeye çalıştık. Genel seçimlerdeki sandık hilelerine, taşıma seçmenlere rağmen kayyımların elinden bütün belediyelerimizi aldık. Yerel seçimlerden sonra Van Belediyemizin gasp edilmek istenmesine karşı ülkenin dört bir yanından demokrasi güçleriyle beraber mücadele ettik ve Van’ı ikinci kez kazandık. Hakkari’de haksız ve hukuksuz kayyım atanan belediyemizin gasp edilmesine karşı alanlardaydık, mücadele ettik. Sadece Hakkari’de değil Edirne’den Kars’a kadar alanlarda, sokaklarda mücadele ettik. İradeye Saygı Yürüyüşü düzenlendik. İstanbul’dan, Adana’dan, İzmir’den, Batman’dan, Kars’tan, yani ülkenin dört bir yanından Hakkari’ye yürüdük ve halkın iradesine sahip çıktık. 

Nerede haklı bir itiraz varsa oradayız, halkımızın yanındayız 

Sayın Öcalan üzerinde 5 yıldır kesintisiz devam ettirilen mutlak tecride karşı ülkenin dört bir yanında başlatılan Özgürlük Yürüyüşünü tüm engelleme ve baskılara rağmen Gemlik’e ulaştırmayı başardık. Barış Anneleri ile onlarca defa Adalet Bakanlığının kapısını zorladık. Kobanî Kumpas Davasında verilen yüzlerce yıllık cezalara itiraz ettik, sesimizi yükselttik. Bölgeyi saran orman yangınları sırasında oradaydık, yangını söndürmeye çalıştık. Ellerimizle toprak attık, kovalarla su taşıdık. Özellikle yangında halkımızın yanındaydık, yaralarını sarmaya çalıştık, beraber yas tuttuk. İlk günden beri depremin yaralarını sarmak için çalıştık, çabaladık. Depremde ilk alana gidenlerdik, halkın acısına tanıklık edenler ve enkazın altından halkımızı çıkaranlardık. Hala devam eden deprem mağduriyetinin Meclis’te sesi ve sözü olmaya çalıştık, çalışıyoruz. Rezerv alan uygulamalarına karşı deprem mağdurlarının yanındaydık. Birkaç gün önce de yine Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları onlarla buluştu. Kadın cinayetlerine, İstanbul Sözleşmesinin kaldırılmasına ve kadın kazanımlarının tek tek yontulmasına karşı her gün kadınlarla alanlarda beraberdik. Meclis’te susturulmaya çalışılan, bastırılmaya çalışılan kadın sözünü büyütmeye çalıştık. Ağır ekonomik kriz altında ezilen, açlığa ve sefalete mahkum edilen işçiler, emekçiler, asgari ücretliler ve dar gelirliler için Meclis’te ve sokakta itirazımızı yükselttik. 8 Mart’tan Newroz’a, 25 Kasım’dan 1 Mayıs’a İstanbul Taksim’de, Amed’de, Batman’da, Mersin’de, ülkenin bütün kentlerinde alanlarda, meydanlardaydık. 2 Temmuz’da Sivas’taydık, canlarımızı andık ve taleplerimizi haykırdık. Yani bizler DEM Parti olarak bütün demokrasi güçleriyle beraber nerede haklı bir itiraz varsa oradayız, halkımızı yanındayız. Nerede bir zulüm varsa o zulmün karşısındayız. Tüm yaz boyunca da mevcut iktisadi yoksulluğa ve adaletsizliğe karşı Ekmek ve Adalet Buluşmalarımızla yine alanlarda, meydanlarda olmaya ve halkımızın taleplerini haykırmaya devam edeceğiz. 

12 Eylül’ü aratmayacak konseptle Kürtlerin varlığına yönelik bir saldırı dalgası gerçekleşiyor

Son bir haftadır AKP iktidarının mevcut uygulamalarının nasıl faşizan bir hal aldığını halay meselesi üzerinden takip ediyorsunuz. Meclis kürsüsünden çokça söylediğimizde bize dönüp söz söyleyenlere buradan bir kez daha neler yaşandığını ifade etmek istiyorum. 12 Eylül darbe dönemini aratmayacak bir konseptle Kürt kültürüne, diline ve varlığına yönelik her gün yeni bir saldırı dalgası gerçekleşiyor. 80’lerde, 90’larda Kürtçe yasaktı, Kürtçe kasetleri toprağa gömen bir Türkiye gerçeği vardı. Bugün de Kürt olmak yasak, halay çekmek yasak. AKP iktidara geldiği günden beri Kürt diline ve kültürüne karşı ayrımcı, ötekileştirici yaklaşımını her alanda gerçekleştirmektedir. Şu an çatısı altında bulunduğum Meclis’ten tutun diğer kamu kurumlarına ve sokağa kadar yaşamın her alanında Kürt düşmanlığı adım adım ilerliyor. Artık Kürtlerin gündelik yaşam pratiklerini hedef alacak bir noktaya doğru evrilmiş durumda. Kürt kültürüne ve diline yönelik saldırılar son günlerde bambaşka bir mecraya taşındı. Emniyet bünyesinde bir halay yakalama timi kuruldu. Kürtlerin özel alanlarına, düğünlerine girilerek ve oradan paylaşılan sosyal medya görüntülerini taranarak Kürtlere yönelik yeni bir saldırı dalgası başlatıldı. Kadınları katledenlerin ellerini kollarını sallayarak gezdiği bu ülkede; çetecilerin, mafyaların, uyuşturucu baronlarının, uyuşturucu satıcılarının sokakta cirit attığı bu ülkede; vergi kaçıranların, yolsuzluk yapanların, dolandırıcıların, yağmacıların özgür bir şekilde dolaştığı bu ülkede; inançlara, kimliklere, yaşam tarzlarına karşı nefret dilini körükleyenlerin, mültecilere karşı ırkçı saldırıları organize edenlerin, bizzat bu saldırılarda yer alanların ortalıkta gezdiği bu ülkede halay çektiği için Kürtler gözaltına alınıyor ve tutuklanıyor. 

90’lar zihniyeti bugün kendisini AKP pratiğinde gösteriyor

Bu durum, iktidarın siyasi şubesi gibi çalışan Emniyet ve İçişleri Bakanlığı gerçeğini gözler önüne sermiş oluyor. Bütün bunlar Kürt düşmanlığı değil de nedir? Bunu sorduğumuzda hop oturup hop kalkanların bu soruya yanıt vermesi beklentimizi tekrardan ifade etmek istiyorum. Düşmanca bir tavır sergileyerek ve yoğun bir asimilasyon pratiğiyle iktidarın tam bir faşist rejimi yerleştirmek istediğini çok iyi biliyoruz. 90’larda yapılanları aratmayacak pratikleri bugün çok daha derin bir şekilde devam ettiriyorlar. 90’larda Kürtçe kasetler asker, polis baskınlarında gizleniyordu, köylerde toprağa saklanıyordu. Sarı, kırmızı, yeşil diye lambalar değiştiriliyordu. İşte o zihniyet bugün kendisini AKP pratiğinde açıkça gösteriyor. Bugün de Kürtçe halaylar yasak, bugün de Kürt olmak yasaklı hale getirilmeye çalışılıyor. Mersin’de halay çeken bir grup gencin gözaltına alınıp tutuklanmasından sonra İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı eliyle ırkçı bir furyanın başladığını görüyoruz. Sosyal medyadan ırkçı güruhun hedef göstermeleri sonucunda onlarca düğünün basıldığını, onlarca insanın gözaltına alındığını görüyoruz. 25 kişi gözaltına alınmış, içinde çocuklar da var. Yine içinde çocukların da olduğu birçok kişi tutuklandı. Neymiş? “Biji Serok Apo” demek suçmuş. Bir kere sloganın suç olmadığını Genel Kurulda da söyledik. Buna ilişkin Yargıtay, AİHM ve AYM kararları var. Ama bu meseleyi zaten suç ve suçluluk üzerinden tanımlamayı da biz reddediyoruz. Bu mesele hakikatin dile gelmesidir ve bu hakikati siz kapatmaya çalıştıkça hiç ummadığınız bir yerde karşınıza çıkar. Bir gün Mersin’de bir sahilde, bir gün Batman’da bir düğünde, bir gün Esenyurt’ta bir meydanda, bir gün Ardahan’da bir şenlikte, bir gün Diyarbakır’da bambaşka bir etkinlikte çıkar. Kürt’ün hakikatiyle oynamaya çalışmaktan vazgeçmenizi bir kez daha tavsiye ediyoruz. Bu hakikati karartamayacaksınız. Hakikat gökyüzü gibidir; ne yaparsanız yapın kapanmaz ve sizler de kapatamayacaksınız. Bu siyasi operasyonların amacını da gayet iyi biliyoruz. Kürt halkına karşı tam bir düşmanlığın son gaz devam ettiğini görüyoruz. Bunu tecrit politikalarından ayrı düşünmeyeceğimizi de ifade etmemiz gerekiyor. 

Bu uygulamalar Kürtleri demokratik siyasetten ve halk olma gerçeğinden koparmak için yapılıyor

Aylardır uygulanan tecritten, 41 aylık mutlak tecritten bahsediyoruz. Niçin yapılıyor? Kürtlere Sayın Öcalan’ı unutturmak için yapılıyor, barış umudunu darbelemek için yapılıyor. Kürtlerin ortak yaşam tahayyülünü yok etmek için yapılıyor. Kürtleri demokratik siyasetten ve halk olma gerçeğinden koparmak için yapılıyor. İşte bu politikaların karşısında halkımız bir gün ezgisiyle, bir gün sloganıyla, bir gün halayıyla, bir gün horonuyla bu hakikati haykırıyor, haykırmaya da devam edecek. O nedenle Kürtlerin halayına el uzatmaktan, Kürtlerin kültürünü kriminalize etmekten ve saldırmaktan vazgeçin. Hiçbir şekilde buna geçit verilmeyeceğini bilmeniz gerekir. Çünkü geçmiş örnekler bunlarla dolu. Geçmişte Kürtlere yapılan saldırılar karşısında halkımızın nasıl durduğunu bütün Türkiye halkları da biliyor. En çok siz siyasiler biliyorsunuz. 

Kürtlerin hayatı kolaylaşsın diye yazılmış bir yazının size ne zararı var?

Kürtçeye ve halaya yönelik saldırının bambaşka bir saldırıyla devam ettiğini de ifade edelim. Ne oldu? Önce Van’da, sonra Amed’de ve Mardin Dargeçit’te, bugün de Batman’da belediyelerimizin kamusal yaşamda herkesi kapsayacak şekilde sunduğu hizmetleri silmek için polis eşliğinde harekete geçtiler. Van’da faili polis azmettiriyor. Yine emniyetin avukatı Van’daki faile akıl veriyor. Yani suçun işlenmesini bizzat emniyet teşvik ediyor. “Suç olabilir, sorun olabilir, ama merak etme hallederiz” diye sırtını sıvazlıyor ve suça teşvik suçunu bizzat Van Emniyeti işliyor. Van Belediyemiz asfaltın üzerine “Pêşî Peya” yani “Önce Yaya” yazmış. Şimdi bu yazının size ne zararı var? Dilini, kimliğini, rengini yok saydığınız Kürtlerin hayatı kolaylaşsın diye yazılmış bir yazı. Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır, buradan sormak istiyoruz. TRT bünyesinde Kürtçe kanal açtığı için övünen bir AKP iktidarının, “Kürtçe siyaset yapılmasını kolaylaştırdık” diyen bir AKP iktidarının, “Artık cezaevlerinde Kürtçe serbest” diyen bir AKP iktidarının -ki bunların hepsinin gerçek olmadığını biliyoruz- belediyelerimizin halkın hayatını kolaylaştırmak için yaptığı yazılamalara tahammülsüzlüğünü nasıl ifade edeceğiz? İktidar bunu nasıl ifade ediyor, tekrar sormak istiyoruz. 

Kürt düşmanlığınız asfalta kadar düşmüş durumda

Diyarbakır Cezaevini müzeye dönüştürerek 12 Eylül’ün izlerini unutturmak istediklerini söylediler. Peki, halay operasyonlarıyla, yollardaki Kürtçe yazıların silinmesiyle Kenan Evren’in pratiklerini tekrar etmiyor musunuz? Kenan Evren ve darbeci zihniyetinin izinden gitmiş olmuyor musunuz? Kürt düşmanlığında sınır tanımıyorsunuz. Düşmanlığınız asfalta kadar düşmüş durumda. Yakında o asfaltları da sökerseniz hiç şaşırmayız. Bundan aylar önce havaalanında bir annemiz Kürtçe hizmet alamadığı için mağdur olmuştu. Bu mağduriyeti de kamuoyuna yansımıştı. İşte bizim belediyelerimiz Kürdistan’da halkın mağduriyetini gidermek için hizmet üretmeye ve onların anadilleriyle hizmet üretmeye çalışıyor. Engellemeye çalıştığınız halkın hizmet alma hakkıdır. Buna hiçbir şekilde ne hakkınız var ve ne de haddiniz var. Faşizm ve ırkçılığın geldiği son nokta bu olsa gerek. Bu politikaları çok iyi biliyoruz ve yakından takip ediyoruz. Bu, Kürt halkına karşı bir kuşatma siyasetidir. Siyasal iradeyi baskı alma pratiğidir. Dilini ve kültürünü faşizan uygulamalarla yasaklı hale getirme, demokratik siyasetten silme hamlesidir. Kobanî Kumpas Davası cezaları, kapatma davaları ve siyaseti engelleme çabalarıyla AKP, Kürt halkının kendisini ifade etme kanallarını yok etmeye çalışmaktır. Ancak Kürt halkı yıllardır geliştirdiğiniz nefret ve yok sayma pratiğini bir arada durarak, kimliğini ve kültürüne sahip çıkarak bertaraf etti. 

Anadilimizi yüreğimizden, türkülerimizden asla silemeyeceksiniz


Asfalttaki yazıyı silmeniz, Kürtlerin yıllardır verdiği mücadeleyi silmenize yetmez, yetemez, yetmeyecek. Yollardan, tabelalardan, duvarlardan silebilirsiniz ama yine yine yine yazarız. Yorulmayız, bıkmayız, usanmayız. Anadilimizi beynimizden, yüreğimizden, türkülerimizden, gündelik hayat pratiklerimizden asla silemeyeceksiniz. Asıl dillerden, renklerden, halaylardan, çoğulculuktan korkan zihniyetin, acziyetin bu ülkeden silinmesi gerekiyor. Sizin bu beyhude çabaları bırakmanızı ve yeni bir başlangıç yapmanızı bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Kürtleri böyle yok edemezsiniz. Kürt sorununu böyle çözemezsiniz. Ne tecrit politikalarınız ne Kürtlerin anadilini yok saymanız ne de Kürtlerin halayını yasaklı hale getirmeniz size yol aldıramayacak. Oysa ki bir yol var, Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için bir yol var. Bugün Sayın Öcalan’la derhal görüşerek Kürt sorununun demokratik çözümü için bir adım atabilirsiniz. Kan gölüne dönmüş Ortadoğu coğrafyasının barışla ve yeni bir yaşamla buluşmasına kapı aralayabilirsiniz. Tecrit politikalarından ve siyasi soykırım operasyonlarından vazgeçerek yeni bir başlangıca kapı aralayabilirsiniz. Bugün ülkenin ihtiyacı olan baskı, yok sayma ve tecrit politikaları değil barış, demokrasi ve eşitliktir. Buradan bu çağrıyı bir kez daha yapmak istiyoruz. 

Milyonlarca insan Sayın Öcalan’ın barış ve çözüm aklına dönülmesi çağrısı yapıyor; bu sese kulak verin!  

Kürt sorununun ırkçı ve faşizan politikalarla, asimilasyon politikalarıyla, savaş siyasetiyle çözülemeyeceği gerçeğini görmeniz için illa bunun bir sloganda açığa çıkması gerekmiyor. Milyonlarca insan Sayın Öcalan’ı siyasi iradesi olarak kabul etmiş. Milyonlarca insan Sayın Öcalan’ın 25 yılını dolduran tecrit altındaki mahpusluğu için özgürlüğünü talep ediyor. Milyonlarca insan Sayın Öcalan’ın barış ve çözüm aklına dönülmesi çağrıları yapıyor. Milyonlarca insan Kürt olduğunu, dilinin ve kültürünün baskı ve zor politikalarıyla yok edilemeyeceğini her gün alanlarda, meydanlarda haykırıyor. Size tavsiyemiz bu sese ve hakikate kulak vermenizdir. 

Hiçbir belediyemiz bu yasayı uygulamayacak

Son olarak da şunu söyleyelim. Meclis’ten bir hayvan katliamı yasası geçti. Bu katliam yasasına nasıl sokakta, komisyonda ve Genel Kurulda itiraz ettiysek, bundan sonra da sokaklarda bu yasaya karşı mücadele edeceğiz. Hiçbir belediyemiz bu yasayı uygulamayacak. “Aşıla, kısırlaştır ve yerinde yaşat” ilkesiyle sokak köpeklerini korumaya, onların doğal yaşamlarını korumaya devam edeceğiz. Bu yasanın çıkmış olması, onu meşru kılmıyor. Bu yasa meşru değildir. Toplumsal, insani ve vicdani kabulü olmayan bir yasadır. Bu meşru olmayan yasaya karşı da meşru, demokratik, barışçıl direniş hakkımızı sonuna kadar kullanacağımızı ifade etmek istiyoruz. Bu konuda vekillerimizin az katılımı üzerinden bazı eleştiriler oldu. AKP Meclis Grubuna çok uzun süre önce Meclis takviminin netleştirilmesi ve yaz sürecinin beraber planlanması önerisi ile gitmiştik. Ama ne yazık ki bu önerimize olumlu yanıt vermediler. Muhalefetin iç tüzükten doğan haklarını kullanması sonucunda da mecbur kalarak 3 paketi (bunların içerisinde yargı, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Ticaret Kanunu var) sonbahara ertelemek zorunda kaldılar. Hayvanları katletme yasası da Pazar, Pazartesiye çok hızlı bir şekilde kaymış oldu. Bu nedenle bu takvimi ön görmediğimizi ifade etmemiz gerekiyor. Oylamaya katılmayan milletvekili arkadaşlarımızın bir tercihten değil zorunluluktan katılamadığını ifade etmemiz gerekiyor. Hem daha önce yurt dışına giden heyetlerimiz, hem görevleri nedeniyle yerelde olan vekillerimiz var. Çünkü biliyorsunuz her gün bir saldırıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu nedenle gelemediler. Ayrıca Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın taziyesi hala devam ediyordu. Gelmeyen vekillerimiz oylamaya bu nedenle katılamadı. Meclis’te yürüttüğümüz etkin muhalefetin çoğu zaman AKP-MHP çoğunluğuna büyük bir rahatsızlık yarattığını da çok iyi biliyoruz. Meclisi AKP-MHP çoğunluğuna asla teslim etmedik. Her türlü meşru ve demokratik hakkımızı kullanarak, iç tüzük hakkımızı kullanarak muhalefet ettik. Bu muhalefet nedeniyle de Meclis’te AKP tarafından da 2 defa lince maruz kaldık. Ama ne bu linçler ne bu şiddet asla bizi muhalefet etmekten, sözümüzü söylemekten alıkoyamayacaktır. 

31 Temmuz 2024