Tarım Sempozyumumuz başladı: AKP tarımı bitirdi, özelleştirmeyi derinleştirdi

Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında 7-8 Eylül tarihlerinde Van’da ''Tarımda ve Gıdada Geleceği Kurma'' Sempozyumu düzenliyoruz. ''Tarladan tabağa, üretimden yönetime'' şiarıyla gerçekleştirilecek sempozyumda, ''Tarımın ekonomi-politiği'', ''Sömürü politikaları bağlamında Kürdistan’da tarım politikaları'', ''Ne yapmalı, nasıl yapmalı'', ''Tarım ve gıdada nasıl bir gelecek; çözüm önerileri'', ''Tarımın geleceğini şekillendirmek; avantajlar dezavantajlar'' gibi konu başlıkları tartışılacak.

Sempozyumun ilk günkü açılış konuşmasını Eş Genel Başkanımız Tülay Hatimoğulları yaptı. Hatimoğulları, şunları söyledi: 

Sözümüz olsun Tahir Elçi ve mücadelede yitirdiklerimizin hayallerini gerçekleştireceğiz

Merhaba hevalino, hûn bi xêr hatin. Li ser çavan li ser seran hatin. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Bugün gerçekleştirdiğimiz bu sempozyumu çok önemli bir konferans salonunda gerçekleştiriyoruz. Bu olanağı bize sağlayan Van Barosu'na çok teşekkür ediyorum. Tahir Elçi’yi buradan anmadan geçmek istemiyorum. Sevgili Tahir Elçi Kürt halkının bu ülkede barışçıl, demokratik ve haklarını kazanmış bir halk olarak yaşaması için mücadele eden, adalet için, halkların kardeşliği için mücadele eden, barışı eksenine koyan bir barış elçisiydi. Onun anısına atfedilmiş olan bu salonda bu konferansı gerçekleştirmemiz de ayrı bir onur. Kendisini ve bu yolda yaşamını yitirmiş olan bütün canlarımızı, devrimcileri ve sosyalistleri saygı ile anıyorum. Onlara sözümüz olsun ki arzu ettikleri ve hayalini kurdukları barışı ve kardeşliği bu ülkede tesis edene dek mücadelemiz devam edecek. 

Bu sempozyum hem tarım politikalarımızı geliştirecek hem de çözüm üretecek

Bizlere ev sahipliğinden dolayı Van İl Örgütümüze, İpekyolu Belediyemize, Büyükşehir Belediye Eş Başkanlarımıza ve yönetimlerine her zamanki gibi sıcak, samimi misafirperverlikleri ve ev sahipliği için kendilerine çok teşekkür ediyorum. Biraz önce arkadaşlarımız da bahsetti. Tarım Komisyonu Eş Sözcümüz Sevgili Rıdvan Turan’ın bahsettiği gibi 2018’de Mersin’de benzer bir konferansı gerçekleştirmiştik. Hakikaten çok başarılı bir konferanstı. Bizlerin dönüp o dönemki tartışmalara, onların metinlerine sıklıkla baktığımızı belirtmeliyim. Çok önemli bir çalışmaya imza atıldı. Bugün Tarım ve Gıdada Geleceği Kurma Sempozyumu'nda, tarladan tabağa üretimden yönetime anlayışıyla gerçekleştirdiğimiz bu sempozyumun en az Mersin Sempozyumu kadar başarılı olacağına inanıyorum. Gerek partimizin tarım politikalarının gelişmesi, perspektifimizin güçlenmesi bakımından, gerekse yerel yönetimlerin bu konudaki icracı yönlerinin gelişmesi bakımından önemli tartışmalar yaşanacaktır. 

AKP tarımı bitirdi, özelleştirmeyi, mümksüzleştirmeyi derinleştirdi

Ülkede derinleşen ekonomik kriz küçük üreticileri, işçileri, emekçileri, esnafı yoksulluğun derin dehlizlerinde eziyor. Üretim alanlarını daraltıyor. İşçiyi köylüyü adeta topraksızlaştırıyor. Gıdaya erişim, barınma, konut gibi insan yaşamı için asgari düzeydeki olmazsa olmaz olan ihtiyaçlara erişemeyen milyonlardan yani nüfusun yarısından fazlasından bahsetmek mümkün. Bu tablo öğle ağır ki bıçak kemiğe dayandı diyorlar ya hayır artık bıçak kemiği aşındırıyor artık bıçak ilikte. Artık insanlar açlığı, yoksulluğu, barınamama sorununu iliklerine kadar hissediyor. Tarım Türkiye açısından oldukça önemli. Hem üretim bakımından, hem geçim bakımından, hem beslenme bakımından tarım çok önemli. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki Türkiye tarım ülkesi. Türkiye öyle sanayisi gelişmiş bir ülke değil. Dolayısıyla tarım Türkiye açısından sıradan değil hayati öneme sahiptir. Biz bugün iktidar politikalarını eleştirirken AKP iktidara gelmeden önce mükemmel tarım politikaları vardı diyemeyiz. Elbette iyi değildi. Türkiye’de neoliberal politikaları en iyi şekilde uygulayan bir parti ünvanını kazanan AKP, neoliberal politikaları öylesine uyguladı ki tarımı da bitirme noktasına getirmiştir. 1980 darbesiyle uygulanmaya konulan 24 Ocak kararları neoliberal dönüşüm politikalarıyla başta kamu iktisadi teşebbüsleri bitirdi. AKP iktidarı bu programın hayata geçirilmesinde en önemli rolü üstlenen siyasi partidir. Neoliberal politikalar saldırıların etkisiyle özelleştirmeyi, mülksüzleştirmeyi derinleştirmiştir. 

Tarımın bitirilmesinde Kürt sorununun çözümsüz bırakılma ısrarı etkili olmuştur

Kürt meselesinin çözümsüzlüğündeki ısrar, tek başına AKP iktidarının politikası değil aynı zamanda geleneksel devlet anlayışının Kürt sorununa yaklaşımı böyledir. Çözümsüzlükte ısrar eden yaklaşımı devam ettirmiş bir parti olarak AKP'nin özel olarak bölgeye uyguladığı politikalar ortadadır. Köy yakmalar, köyden göçertmeler o kadar had safhada oldu ki yayla yasakları vb pek çok yöntemle aynı zamanda tarım Kürdistan’da da bitmeyle karşı karşıya kaldı. Türkiye tarımsal ürünleri ihraç edebilen bir ülke pozisyonundayken şu an ithalatçı bir ülke pozisyonuna gelmiştir. Türkiye buğday, hububat, pamuk cennetidir. Bu alanlarda ciddi ihracatçı ülke pozisyonundayken, yaş sebze ve meyve ihracatçısı pozisyonundayken şu an ne yazık ki başta buğday olmak üzere hububatta, yağda, iplikte ve Iğdır'da tanık olduğumuz gibi samana kadar ithal eden bir ülke pozisyonuna geldi. 

Tarımı yeniden canlandırma, gıda güvenliğini sağlama konusunda kararlıyız

Ülkede bitirilmek istenen tarımı diriltme, alınmayan gıda güvenliğini sağlama, ülkenin yarısından fazlasını etkileyen yoksullukla mücadele etme konusunda biz DEM Parti olarak son derece kararlıyız. Bu sempozyumda tabi ki bahsini ettiğimiz bütün bu konular tek tek başlıklar halinde ele alınacak, bu konularda derinleşme sağlanacak, tartışma yürütülecek. Şimdiden tartışma yürütecek arkadaşlara, emek verenlerin emeklerine sağlık diyorum. Partimiz adına da kendilerine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyorum. Az önce Eş Sözcümüzün de ifade ettiği gibi bizler sorunları sadece analiz edecek, teorik yaklaşım içinde olacak değiliz. Aynı zamanda bu sorunların çözümü konusunda hem merkezi politikanın belirlenmesi hem yerel yönetimlere düşen yerel ölçekte yapılabilecekler konusunda pratik adımların nasıl atılabileceğinin de yol ve yönteminin bu sempozyumda bilince çıkması ve bunun planlamasının yapılabilir bir seviyeye gelmesi bakımından da sempozyumu önemsiyoruz. 

Tarım arazilerine el konulması tarımı tasfiye etmenin son hamlesidir

AKP’nin tarım politikaları çiftçiyi üretimden kopardı. Tarım tasfiye edildi. Çiftçilik yapanları, köylülüğü ortadan kaldırarak biraz önce de Kürdistan’daki politikalardan bahsettiğimiz gibi zorla kentlere göç ettirdiler. Kente giden başta Kürt işçiler batıdaki sermayenin emek gücünü karşılar bir pozisyonda şu anda. AKP neredeyse bütün politikalarını sermayeyi korumak, küçük üreticiyi bitirmek üzere endeksledi. Bunun son örneği geçen gün yayınladıkları işlenmeyen tarım arazilerinin tarımsal amaçla kiraya verilmesine ilişkin yönetmeliktir. Masrafını karşılayamadığı, zarar ettiği için tarlasını ekemeyen, biçemeyen insanların tarlalarına el koyma yöntemini geliştirmek, kiralama usullerine gitmek ve aslında daha büyük ölçekli bu işleri yapan sermayedarlara peşkeş çekmek gibi bir politika izlediğinin, çiftçileri ne kadar mağdur ettiğinin üzerinde durmalıyız. Çiftçi kayıt sistemlerine göre 2003 yılında 2.8 milyon çiftçi varken şimdi bu rakam 2.2 milyona düşmüş durumda. Kaldı ki biliyorsunuz 23 yıllık süre içinde Türkiye nüfusu arttı. Dolayısıyla bu oran bahsi edilen rakamdan çok daha büyüktür.  

Ekmek ve Adalet Buluşmalarımızda bir dokunuyoruz bin ah işitiyoruz

1980’de 80 milyona ulaşan hayvan sayısı 2009’da 37.7 milyona kadar gerilemiş durumda. Neden? Çünkü çiftçi üretemiyor. Şu an çiftçilerin borcu yaklaşık 859 milyar lira. Ziraat Bankası çiftçi için çalışmalıyken ne yazık ki sermayedar için çalışıyor. Çiftçiler bu kadar zor durumdayken onların borçlarını bırakın silmeyi faizlerini dahi silmiyorlar. Mazot, gübre, elektrtik, tarım ilacı, tohum, tarım makineleri gibi girdi maliyetleri o kadar hızla artıyor ki sadece mazotu örnek verecek olursak bir sene içinde mazot 24 TL’den 44 TL’ye kadar yükseldi. Otoriterleşen rejim emeğin hakkının yok sayıldığı, açlığın ve yoksulluğun derinleştiği, özgürlüklerin yok edilmeye çalışıldığı, adaletsizliğin had safhaya geldiği bir dönemde biz DEM Parti olarak Ekmek ve Adalet Buluşmalarını başlattık. Aynı zamanda kadın meclisimiz Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz kampanyasını başlattı. Bu kampanya ve buluşmalarımız çerçevesinde biz eş başkanlar olarak, MYK ve PM üyeleri olarak komisyon eş sözcülerimizle birlikte Türkiye ve Kürdistan'ın dört bir yanını dolaşıyoruz. İşçilerle, emekçilerle, ev emekçisi kadınlarla, turizm emekçileriyle, inşaat işçileriyle, kağıt toplayıcılarıyla bütün bu kesimlerle ve burada sayamadığım sektörlerde çalışan emekçilerle buluşmalar gerçekleştirdik. Bir dokun bin ah işit, vaziyet böyle. Sadece bir kaç örneği sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Girdi maliyetleri o kadar yüksek ki o üretici de mağdur, yevmiyesini alamayan emekçi de 

Manisa’da domates tarlasını ziyaret ettik ve burada çalışan işçilerin bize anlattıkları. Domatesi yerden kaldıramıyorlar, satılmıyor. Girdi maliyetleri o kadar yüksek ki, o kadar çok masraf yapılmış ki şu an üretici de mağdur, yevmiyesini alamayan emekçi daha da mağdur. Manisa'da salça fabrikası sahipleri bir araya gelmiş ve biz domates için bir fiyat belirleyelim demişler. Geçen sene 3-4 TL’ye satılan domatesin fiyatını bu sene salça fabrikası sahipleri 1,8 TL olarak belirlemişler. Varın siz düşünün buradaki adaletsizliği. Varın siz düşünün üreticinin ve tarlada çalışan emekçinin neler yaşadığını. Varın siz düşünün yevmiyesi ile geçinmeye çalışan işçinin emekçinin ne çektiğini. Iğdır'da ziyaret ettiğimiz bir yaylada hayvan yetiştiricisi bir kardeşimiz bizimle şunu paylaştı. ''Geçen sene benim 500 küçükbaş hayvanım vardı, her şey o kadar pahalı ki yetişemiyorum, çobanın bile maaşını veremiyorum. O nedenle ben bu sene hayvanlarımı 100 küçük başa indirmiş oldum. Gelecek sene böyle devam ederse muhtemelen ben bu işi bırakmış olacağım'' dedi. Bu işi bırakınca ne yapacak, yoksullukla karşı karşıya kalacak ya da göç yolunu tutmak zorunda kalacak. Bunun gibi nice örnekler. Elbette bu örneklerle yetiniyorum, zamanınızı çok almamak için ama üzerinde çokça durmamız gereken saha örnekleri var. Toplum bu yoksullukla karşı karşıya kalmış, eziliyor. 

Sermayeyi merkeze aldınız, çiftçi ve küçük üreticiyi bitirme aşamasına getirdiniz

Hükümet Orta Vadeli Program açıkladı. OVP’de tarım ve çiftçilikle ilgili şunları söyledi. Tarımda verimliliği artıracak, işlenmeyen tarım arazilerinin üretime kazandırılması, ekilebilir ve sulanabilir arazilerin genişletilmesi yoluyla tarımsal üretim artırılacaktır. Bu program ile kırsal alanların sosyo ekonomik gelişimine katkı sağlanacak, başta gençlere ve kadınlara destekler artırılacak, tarım ve hayvancılık özendirilecektir demiş. Biz dönüp diyoruz ki siz kaç tane OVP açıkladınız, hepsi hayal, hepsi kağıt üzerinde. Bugün Türkiye’de işçiler ve çiftçiler alanlardaysa demek ki iş son raddeye gelmiş durumdadır. OVP’yi açıklayan hükümete diyoruz ki siz sistematik şekilde tarımı bitirecek politikalar izlediniz. Sermayeyi merkeze aldınız, çiftçi ve küçük üreticiyi bitirme aşamasına getirdiniz. Sizin açıkladığınız hiçbir OVP’nin gerçek hayatta bir karşılığı yoktur, olamaz da. Dedikleri doğru olsaydı çiftçi borçlu olur muydu, traktörüne haciz gelir miydi, çiftiçi ürününü tarlada bırakmak zorunda kalır mıydı, zarar ediyorum diye isyan eder domatesleri sokağa döker miydi? Hayır hiçbirini yapmazdı. Ama artık çiftçi, üretici ve tarım emekçileri bu aşamaya gelmiştir. 

Kürtler batıda mevsimlik işçi, turizm işçisi, inşaat işçisi olarak çalışıyor

Kürdistan’daki politikalar üzerinden birkaç noktaya daha değinmek istiyorum. Kürdistan’da geleneksel devlet anlayışı Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatmaya devam ediyor. Bugüne kadar 4 bine yakın köy ya yakılarak ya işkence uyguladıkları için ya başka yöntemlerle boşaltıldı. Bölgede tarım ve hayvancılık yapanlar Türkiye’deki gelişmelerden elbette payını aldı. Ama bölge nezdinde uygulanan özel politikalardan dolayı Kürtlerin çifte sömürüye tabii olduklarını ifade edersek asla abartmış olmayız. Bakın DEDAŞ gibi bir baş belası bölgede varlık gösteriyor. Sanırım Türkiye’de DEDAŞ kadar gündem olan başka bir enerji şirketi yoktur. Neredeyse her Allah’ın günü parlamentonun ve kamuoyunun gündeminde. Bakın sadece elektrik kesintileri yaşatarak çiftçiyi ve bölge insanını zora sokmuyor. Aynı zamanda 35 senelik küçük tahtadan direklere çekilen telleri ve onların çıkardığı yangınları hatırlayın. Mesela en son Mardin ve Diyarbakır’da çıkan yangında 15 köylü yaşamını kaybetti. 15 canımızı kaybettik. Binlerce dönüm arazi, önemli bölümü ekiliydi yok oldu. Bunun nedeni DEDAŞ ve bütün bunlara rağmen kendisini yenileme konusunda da hiçbir adım atmıyor. DEDAŞ’ı adeta Kürdistan’da bir işkence yöntemi olarak kullanıyorlar. Buradan bir kez daha mesajımızı veriyoruz, DEDAŞ derhal kendini yenilemeli, kesintilere son vermeli. Yangınlara sebep oluyorlar, canlarımızı, canlıları yakıyorlar. Bunun bir an önce son bulması gerekiyor. O nedenle diyoruz ki Kürtler batıda tarım işçisi, mevsimlik işçi, turizm işçisi, inşaat işçisi olarak çalışıyor. İnanın bu sektörlerle yaptığımız bütün buluşmalarda, çalışanların çoğunluğunun Kürt olduğunu gördük. Buradaki bu haksızlığa, bu hukuksuzluğa artık son verilmeli. Bunun için diyoruz ki Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir. Bölgeler arası ayrımcılık derhal son bulmalıdır. 

Kırsala geri dönüşün teşvik edilmesi için çok güçlü yatırımlar ve teşvikler geliştirilmeli

Bizler DEM Parti olarak diyoruz ki ekolojik, demokratik, doğaya ve topluma zarar vermeyen, emekçilerin haklarını koruyan, bu alanda ağırlıklı çalışma yürüten, kadın işçilerin haklarını koruyan, yurttaşlar için gıda sorununu çözen bir tarım ve gıda politikasına ihtiyacımız var. Bu artık zorunludur ve kendini dayatmaktadır. Türkiye’de tarım alarm veriyor. Pandemi zamanında hepimiz tanık olduk. Tarım üretiminin insan yaşamına, canlıların yaşamına ne büyük katkı sağladığını pandemi ile sadece Türkiye değil bütün dünya deneyimlemiştir. Bizler tarımda neoliberal dönüşümün durdurulması için elimizden gelen her türlü çabayı sarf edeceğiz. Kar ve rant yerine toplumsal faydayı esas alan, üretici ve tüketicinin karşılıklı ilişkisi üzerinden temellenen, gıda güvenliği ve güvencesi çerçevesinde halkın nitelikli ucuz gıdaya kavuşmasını sağlayan, ekolojist, cinsiyet eşitliğini esas alan, demokratik, planlamacı ve kendi kendine yeten tarımsal üretim perspektifi ile hareket etmek hayati bir öneme sahiptir. Türkiye dört mevsim yaşayan, tarıma elverişli toprağı olan, suyu tarım için yeterli olabilecek bir ülke. Dolayısıyla bizlerin yapması gereken ilk iş tarımda üretilen bütün ürünlerin ithalatının yasaklanması, tarım alanındaki tekelleşmeleri kıracak şekilde yeniden düzenlemelerin yapılması, büyük işletmeleri değil küçük işletmeleri merkezine alan bir yöntemin izlenmesi. Ve köylere etkin geri dönüşüm projelerinin geliştirilmesi. Bugün kırsal iyice boşalmış durumda. Kırsala geri dönüşün teşvik edilmesi için kırsalda çok güçlü yatırımların ve teşviklerin geliştirilmesi gerekiyor. Bunun de öncülüğünü yapmamız gerekiyor. Küçük ve orta ölçekli üreticilere sulama suyu, elektrik, tohum, zirai ilaç, gübre desteği gibi destekleri sağlamak şarttır. İnsanların sağlığını tehdit eden hibrit tohumları yasaklanmalı, geleneksel tohuma mutlaka geri dönüşün önü açılmalıdır. Aynı ürünün her yerde ekilmesi yerine bu ürünlerin bir ihtiyaç analizi üzerinden ve bir planlama ile yürütülmesi çok önemlidir.

Kadınlar için güvenceli ve güvenli çalışma koşullarının sağlanması gerekir

Özellikle tarımda en çok emek veren kadınlardır. En çok ezilen, en çok sömürülen kadınlardır. Kadınlar için güvenceli çalışma koşullarının hiç olmadığı bir alan. Sağlığı tehdit eden bir alan. Dolayısıyla burada kadınlar için özellikle güvenceli ve güvenli çalışma koşullarının sağlanması konusunda çok önemli adımları hep birlikte atmalıyız. Burada pozitif ayrımcılık ilkesiyle hareket edebilmeliyiz. Eşit işe eş değer ücreti en iyi şekilde sağlayabilmeliyiz. Aynı zamanda tarımda karşılaştığımız diğer sorunlardan biri işçileştirilmiş çocuklardır. Biraz önce tarlaları ziyaret ettiğimizden bahsettim. Yine Manisa’da bir biber tarlasında 14 yaşındaki bir kızkardeşimizle sohbet ettik. Ben okumak istiyorum, çalışmak istemiyorum dedi. Ama biz 10 kişilik bir aileyiz ve sadece babam çalıştığı için geçimimizi sağlayamadığımızdan dolayı kardeşlerimizle biz buraya geliyoruz. Çocuk olduğu için de çok düşük ücret alıyorlar. Son sözü ''ben okumak istiyorum, benim yaşımdakiler okula gidiyor'' oldu. O kadar çok çocuk işçi var ki tarım alanında. Çocukların işçileştirilmesi mutlaka ve mutlaka yasaklanmalıdır. 

Yerel yönetimlere çok önemli görevler düşüyor

Değerli arkadaşlar yerel yönetimlerin elbette bu konuda üzerine düşen çok önemli görev ve sorumlulukları vardır. Merkezi politikaya düşen çok önemli görev ve sorumlulukların altını biraz önce çizdik. Ama aynı zamanda yerel yönetimlere çok önemli görevler düşüyor. Belediyeler kendi bünyesinde tarım müdürlükleri ve bunlara bağlı olarak kooperatif başkanlıkları kurabilir, uzman kadrolar bu alanları geliştirebilir. Uzman kadrolarla çiftçiye eğitim, bilinç yükseltme konusunda çok ciddi katkılar da sağlayabilir. Yerel yönetimler et, süt, balık, bal entegre tesisleri, soğuk hava depoları gibi hizmetleri üretebilmeli ve varsa kendileri dışında üretilmiş bu hizmetlerin desteklenmesinin sağlanması. Belediyelerin bilgi bankası kurması çok önemlidir. Üretim ağları, pazarlama, endemik tohum türleri gibi konuların tespitinde bulunmak üzere ciddi çalışmalar hatta göç eden nüfus envanterinin tutulması konusunda ciddi çalışmalar yürütülebilir.

Parçalı mücadeleleri birleşik mücadeleye dönüştürme konusunda adımlar atıyoruz 

Biraz önce eş sözcümüz bahsetti, aracılar. Doğrudan kooperatifleşmenin gerçekleşmesi çok önemlidir. Emek sömürüsünün en önemli sebeplerinden biri de aracılardır. Aracıların ortadan kaldırılması, üretimden tüketime doğrudan bir zincirin kurulması, bu anlamıyla kooperatifçiliğin geliştirilmesi çok önemli, anlamlı ve elzemdir. Bu konuda pekala yerel yönetimler de buna ön ayak olabilir. Sayacak çok şey var ama bunları siz birazdan detaylı konuşup tartışacaksınız. Sözlerimin sonlarına gelirken dünyayı ahtapot gibi saran sermaye düzeninden ve kapitalizmin milyarlarca insanı aç bıraktığı bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemde ekmek kavgası çok önemli, adalet kavgası çok önemli. Ve bu süreçte Türkiye’ye baktığımızda işçi, emekçi kardeşlerimizin alanlarda olduğunu görüyoruz. Carrefour Sa işçileri ayakta, birçok kesimden işçiler grevler gerçekleştiriyor. Domates, çay, fındık üreticileri bu gidişatı protesto etmek için alanlarda, çiftçiler, üreticiler, tarım emekçileri alanlarda eylemlerini gerçekleştiriyor. Domateslerini döktüler. Biz bütün bunların hepsini gören bir yerden, irili ufaklı parçalı duruşu birleşik bir mücadeleye dönüştürmek bakımından, bu ülkede ezilen ve sömürülen her kesimin birleşik bir mücadeleyi yürütebilmesi bakımından adımlar atma konusunda DEM Parti olarak kararlıyız. 

Bu sempozyum çözüme, örgütlenmeye ve birleşik mücadeleye katkı sunacaktır

Bizim için Ekmek ve Adalet Buluşmaları sıradan bir kampanya değil. Tam da ana paradigmamız bakımından bizlerin bu ağır sömürü cenderesine karşı en güçlü şekilde hep birlikte mücadelemizi yürütmemizin tam zamanı. Ben bu sempozyumda tarım üreticilerinin örgütlenmesi bakımından, sendikal mücadeleyi güçlendirme ve kurumsallaştırmak bakımından önemli fikirlerin gelişeceğine inanıyorum. Bizler ezilen ve sömürülenlerin yanında olan bir siyasi parti olarak, ezilen ve sömürülenlerin kurtuluşunun yanında örgütlenen ve mücadele eden bir siyasi parti olarak her daim mücadeleyi yükseltmek zorundayız. Bugün ülkenin içinden geçtiği bu ağır cendereden kurtulmak mümkün. Alternatif politikalarımızla, alternatif örgütlenmelerimiz ve birleşik mücadelemizle kurtulmak mümkündür. Mutlaka başaracağız. Şimdiden hepinizin emeğine sağlık, başarılar diliyorum. 

7 Eylül 2024