Temelli: Hakikatin sesini susturmak için DEM Parti’ye saldırıyorlar

Grup Başkanvekilimiz Sezai Temelli, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, şunları söyledi: 

Amedspor şampiyonluğu fazlasıyla hak etti, kendilerine hayırlı olsun diyoruz

“Amed diye bir yer var mı, Amedspor diye bir takım var mı?” diyenler de herhalde bu şampiyonluk sonrası Amed’in yerini bulmuşlardır. Amedspor'un şampiyonluğundan gerekli nasibi almışlardır. Tabii Amedspor şampiyonluğu deyince öyle atlanacak bir şampiyonluk değildir. Çünkü türlü ırkçı ve faşist saldırıya ve ayak oyunlarına rağmen futbol içinde kalarak sahada gösterdikleri “fair play” anlayışıyla bu şampiyonluğu hak ettiler. Bir kez daha kutlu olsun, yolları açık olsun. 

Bugün Hıdırellez. Alevi toplumunun Hızır niyetine bolluk, bereket ve çaresizliğe karşı 3 günlük orucundan çıkışın kutlaması olan Hıdırellez Balkanlar’da ve Anadolu’da birçok halk tarafından, Roman halkı tarafından kutlanmakta. Biz de tüm halklarımızın Hıdırellez’ini kutluyoruz. Hıdırellez’in 2010’da UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesine girdiğini de biliyoruz. Hıdırellez’in tüm halklarımıza bolluk, bereket ve neşe getirmesini diliyorum. 

Barıştan ve demokrasiden yana mücadelemizi yükseltmeye devam ediyoruz

Bildiğiniz gibi bir Hıdırellez gününde, 3 Fidan’ı; Deniz Gezmiş’i, Yusuf Aslan’ı, Hüseyin İnan’ı idam ettiler. Onları darağacına yolladılar. Onları darağacına yollayan niyetin mirasçıları bugün de bu ülkeyi karanlıklar içinde tutmak istiyor. 3 Fidan ise bu ülkeye ışık olmaya devam ediyor. Onların açmış olduğu yol, idam sehpasında seslendikleri o ses hala bu ülke için bir umuttur. Kürt ve Türk halklarının faşizme ve emperyalizme karşı mücadele birliğine yapılan o çağrı bugün de bir ışık olarak karanlığa karşı yol göstermeye devam ediyor. Bugün bir karanlığın içindeyiz. Bugün hala çeşitli baskı ve şiddet yöntemleriyle, cezaevlerinde uyguladıkları her türlü hak ihlaliyle bu karanlığı sürdürmeye çalışanlara karşı biz inat ve ısrarla Türkiye’de barıştan ve demokrasiden yana mücadelemizi yükseltmeye devam ediyoruz. Bir kez daha Denizlerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. 

1 Mayıs’ta yaşananlar büyük bir suçun resmedilmesinden başka bir şey değildi

Bildiğiniz gibi 1 Mayıs kutlamaları tüm dünyada büyük bir coşkuyla gerçekleşti, Türkiye hariç. İstanbul’da ortaya konulan sahne aslında büyük bir suçun resmedilmesinden başka bir şey değildi. Suçu kim işledi? Bu suçu İçişleri Bakanlığı ve kolluk işledi. Anayasa Mahkemesinin verdiği karara rağmen, Saraçhane’de tam 42 bin polis ile 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasının önüne geçmeye çalıştılar. Taksim’den, işçiden ve emekçiden korkuyorlar. Aslında hak mücadelesinden korkuyorlar. Öyle bir sömürü düzeni kurdular ki bu sömürü düzeni içerisinde işçinin, emekçinin ve yoksul halkların haklarını gasp etmeye devam ediyorlar. 1 Mayıs’ta insanların hak arayışı ve seslerini yükseltmelerini engellemek için işte bu suçu elbirliğiyle işlediler. Bununla da kalmadılar; 200’den fazla insanı gözaltına aldılar ve gözaltına alınanlardan 38’i maalesef tutuklandı. Bu suça savcılar, yargı mensupları, hakimler de iştirak ettiler. Bunu kabul etmiyoruz. Tutuklananların ve gözaltında olanların bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz. 1 Mayıs ve Taksim bir haktır, işçiler ve emekçiler 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlayacaklar ve hak mücadelesini de sonuna kadar devam ettirecekler. 

Nerede bir adaletsizlik varsa arkasında Adalet Bakanını görüyoruz

Gerçi bu ülkede haktan hukuktan bahsedince tabii ki Adalet Bakanlığı aklımıza geliyor ve Adalet Bakanlığına dönüp baktığımızda da adeta bir adaletsizlik üretim merkezinin başında oturan bir zat görüyoruz. Bu kişiye Adalet Bakanı demeye dilim varmıyor. Nerede bir adaletsizlik varsa arkasında bu insanı görüyoruz. Meclis İnsan Hakları Komisyonuna tüm vekillerimizle beraber bir başvuruda bulunduk, bir dilekçe verdik. Dedik ki adeta İmralı’da istisnai bir rejimin uygulanması söz konusudur. Buna son verilmesi adına, tecridin sonlanması adına komisyonu göreve davet ettik. Komisyon, Adalet Bakanlığından gelen yazıyı almış bize aynen aktarmış. “Tecrit yoktur” diyor. Nasıl yoktur? Bakın 4 yıl 1 aydır aile görüşü yok ve 4 yıl 8 aydır avukat görüşü yok. 38 aydır mutlak bir iletişimsizlik var. Komisyon bize yazı yazarken adeta bizim aklımızla alay edercesine, “tecritten bahsedebilmeniz için mutlak iletişimsizliğin olması gerekir” diyor. Zaten mutlak iletişimsizlik var. 38 aydır herhangi bir iletişim kanalı açık değil. Hiçbir haber alınamıyor. 

Yaşanan siyasi krizin aslında en önemli nedeni İmralı tecrididir

Sayın Öcalan’ın sağlığı hakkında bile hiçbir bilgiye sahip değiliz. Gelen raporda; 3 haftada bir, bir dahiliye doktoru ile bir psikiyatristin adaya giderek sağlık durumunu tetkik ettikleri söylenmiş. Bununla ilgili bir bilgi dönüşü yok. Kaldı ki 3 haftalık periyotların çok uzun olduğunu da biliyoruz. Evet, tüm bu karanlığın, tüm bu içinde yaşadığımız adaletsizliğin, tüm bu yaşanan siyasi krizin aslında en önemli nedeni İmralı tecrididir. Bunu artık çok iyi biliyoruz. Bu tecrit 24 yılı aşkın bir süredir devam ediyor ve Türkiye siyasi krizlerin içinde boğuşmaya ve büyük bir hukuksuzluk ve adaletsizliğin içinde sıkışmaya devam ediyor. Bunun bir an önce sonlanması adına biz TBMM İnsan Hakları Komisyonunu bir kez daha göreve davet ediyoruz. Hemen bir inceleme heyetinin adaya gitmesi zarurettir.

Ekonomide yanlış teşhis ve tedavi yapılmıştır, hasta ölmek üzeredir

Bütün bu siyasi krizin ve karanlığın tabii ki bir bedeli var. Bir toplumsal maliyeti var o da kuşkusuz ekonomide karşımıza çıkıyor. Yine enflasyon rakamları açıklandı: yüzde 68. Cevdet Yılmaz'dan bir müjde aldık ki Mayıs’ta enflasyon yüzde 70’e çıkacakmış. Yani artmaya devam edecek. Bir yıldır Hazine ve Maliye Bakanı ve kabine hiçbir tahminini tutturamadı ama inanıyoruz ki Mayıs tahminini tutturacaklar ve yüzde 70-71 civarında bir enflasyonla karşılaşacağız. Sayın Yılmaz diyor ki enflasyon ondan sonra düşecek. Zaten yaz aylarında enflasyon düşer. Bunu şimdi büyük bir uyanıklıkla halka anlatmak ve temmuzda enflasyon düştüğü zaman kalkıp “temmuzda enflasyonu düşürdük" diye bir başarı öyküsü yazma peşindeler. Bu uydurmadır. Ben inanıyorum ki Mehmet Şimşek bu performansıyla temmuzda ve ağustosta da enflasyonu artırmaya devam edebilir. Hiçbir hesabı tutmayan, Cumhuriyet tarihinde ender görülmüş bir Hazine Bakanıdır kendisi. Bunlar neden enflasyonla mücadele edemiyorlar, çünkü neden-sonuç ilişkisini doğru kuramıyorlar. Enflasyonun nedeni olarak gördükleri şeyle, nedenle boğuşarak enflasyonu aşağı düşüremeyecekleri açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ortada yanlış bir teşhis vardır, yanlış bir tedavi vardır ve hasta ölmek üzeredir. Adeta hastayı öldürmek üzere el birliği yapmıştır Merkez Bankası, Hazine ve diğer kabinenin üyeleri. 

Enflasyonu israfa bağlamak “cambaza bak” hikayesinden başka bir şey değildir


Türkiye’de yaşanan enflasyonun nedeninin defalarca altını çizdik ve söyledik ki Türkiye’de yaşanan bu büyük ve yüksek enflasyonun nedeni aşırı karlardır, finans sisteminin içinde bulunduğu durumdur. Türkiye'de bankacılık karlarına, büyük şirketlerin karlarına baktığınızda enflasyonun en büyük nedenlerinden birinin bu karlar olduğunu, bu haksız kazançlar olduğunu görüyorsunuz. Bu artık kar kavramı ile bile açıklanamayacak bir boyuta ulaşmıştır. Bunun ötesinde israf da var. Türkiye ekonomisinin en büyük sorunlarından biri de tabii ki israftır. İsrafla mücadele etmek gerekir, bazı harcamalar ülkede kaynakların israfına ve yolsuzluğa neden oluyorsa bunlarla tabii ki mücadele etmek gerekir. Ancak bugünkü enflasyonu bu israfa bağlamak bildiğimiz “cambaza bak” hikayesinden başka bir şey değildir. Bütçedeki israf kalemlerini toplasanız bütçenin yüzde 1’i etmez. Tabii ki bununla mücadele edilsin, buna son verilsin. Siz defterin son yaprağına kadar defteri kullanmaya devam edin. İnsanlarla böyle alay etmeye devam edin Sayın Şimşek ama sizin israf diye gösterdiğiniz şeyler bütçede sadece yüzde 1’dir. 

Tasarruf barıştadır, savaşa devam ederek tasarruf mümkün değildir

Ama eğer tasarruf yapacaksınız ben size tasarrufun formülünü söyleyeyim. Tasarruf barıştadır. O bütçede silah ve savaş harcamalarına son verirseniz gerçek anlamda tasarrufta bulanabilirsiniz. O zaman ülke ekonomisi enflasyondan da bu savaştan da kurtulabilir. O zaman içinde bulunduğu bu vahşi şiddet girdabından kurtulur. Ama siz eğer silahlanmaya ve savaşa devam ederseniz bu bütçede bir tasarrufa gitmeniz mümkün olmaz. 2,6 trilyon bütçe açığa verilecekti ama şimdiden yapılan bazı tahminler bu açığın 3 trilyonu geçtiğini ve hatta 3,4 trilyona yaklaştığını gösteriyor. Mayıs ayının başındayız, yani önümüzde daha 7 aydan fazla bir süre var ve şimdiden hesaplar neredeyse yüzde 25 sapmış durumda. Neden silahlanmaya devam ediyorsunuz? 

Büyük şirketlerle uğraşamayanlar esnafa ceza keserek enflasyonu düşüreceğini sanıyor 

Tasarruf konusunda çok iyi bildiğinizi düşünmüyorum. Çünkü kamu tasarrufu dediğiniz şey aslında vergidir. Sizin vergi alanına yaklaşımınızda da büyük bir çarpıklık söz konusu. Adaletli bir vergi sistemi olmadan, yani vergi adaleti sağlamadan gerçek anlamda bir bütçe disiplini sağlamanız mümkün değil. Merkez Bankası, “enflasyonun nedeni hizmet sektörüdür” diye açıklama yapıyor. Siz gerçek bir tasarrufu hayata geçirecek, enflasyonla mücadele edecek programın adresini yanlış yerde arıyorsunuz. Meclis’e bir yasa geliyor, bu hafta komisyona gelecek. Bu yasa ile perakendedeki aşırı fiyat artışlarını önlemeye çalışacaklarmış. Daha önceki açıklamalarında emekli maaşlarının, işçi ücretlerinin, asgari ücretin enflasyona neden olduğunu topluma anlatıyorlardı; şimdi de diyorlar ki aslında esnaf tırnak içinde söylüyorum “üçkağıtçı”dır. Yani esnafı suçluyorlar. “Esnaf bir şey alıyor, 13’e satıyor” diyorlar. Hayır böyle bir şey yok. Esnaf zor durumdadır. Perakende sektöründeki kar marjları yüzde 10’un altındadır. Bu ancak kendi çarklarını çevirmek için bile yetersiz olan bir durumdur. Şimdi suçu esnafa yıkmanın hiçbir anlamı yoktur. Perakende sektörünün ne kadar zorda olduğunu küçük esnafa gittiğimizde zaten görüyoruz. Ama büyük esnafla, büyük şirketlerle, sermayeyle uğraşamayanlar, onların yörüngesinden çıkamayanlar tasarruf tedbiri olarak işte böyle idari para cezalarıyla enflasyonu düşüreceklerini sanıyorlar. Oysa aynı iktidar bu bütçede 2,2 trilyon boyutunda bir vergi harcaması yapmıştır. 

Silah harcamaları durmalıdır, sermayeden ve rantçıdan mutlaka vergi alınmalıdır

Nedir vergi harcaması? Vergi harcaması, alacağınız vergiden vazgeçmektir. Yani sermayeden alacakları 2,2 trilyon vergiden vazgeçen bu zihniyet, esnafa ceza keserek enflasyonla mücadele edecek. İşte bu zihniyetin bizi sürüklediği yer içinde bulunduğumuz bu büyük ekonomik krizdir. Böyle devam ettikleri sürece kuşkusuz çok yakında bir ek bütçeyle yine karşılaşacağız. Geride bıraktığımız 2 yıl boyunca nasıl ki ek bütçeler bir zaruret olarak önümüze geldi, bu yıl da ek bütçe yapılacak. Evet, bu ek bütçe için tavsiyemiz de şudur: Ek bütçede gerçek anlamda bir tasarruf tedbiri yer almalıdır. Silah harcamaları durmalıdır, sermayeden ve rantçıdan mutlaka vergi alınmalıdır. Artan oranlı bir servet vergisi mutlaka bu bütçede yer almalıdır. Ve bütçede harcama kalemlerinin başında emekliler ve emekçiler gelmelidir. Asgari ücrette ve emekli maaşlarında gerçek anlamda bir düzeltme yapılmalıdır. 

Hakikatin sesini susturmak için DEM Parti’ye saldırıyorlar


Kabine bugün ataması yapılmayan öğretmenleri gündemine alacakmış. Uzun süredir beklenen bir konu. Göreceksiniz yine çok az bir atamayla öğretmenlerin yine beklentileri karşılanmayacak. Neden? Çünkü kaynakları halk için, öğretmenler için, sağlık emekçileri için, işçiler için, esnaf için, çiftçi için değil sermaye için harcayan bir düzenden bahsediyoruz. Bu düzen değişmediği sürece ekonomideki bu kriz de çözülemez, Türkiye’deki gelir dağılımı da iyileşemez, yoksullukla mücadele de edilemez. İşte bu nedenle sürekli DEM Parti’ye saldırıyorlar, çünkü hakikatin sesini susturmak istiyorlar. Çünkü yoksulların, işçinin, emekçinin, esnafın, öğretmenlerin partisi olan DEM Parti’yi susturmak istiyorlar. Susturmak için de DEM Parti’yi her türlü hukuksuzlukla suçlamaya devam ediyorlar. Yine kayyımı konuşuyorlar. Kayyım konusu utanç konusudur bu ülkede. Kayyımı konuşmak bir ahlaksızlıktır. Çünkü kayyımların bütün icraatları ahlaksız icraatlardır. Hem ekonomik olarak hem de siyasi olarak. Bunu çok net ifade ediyorum. Hem halkın iradesine çökülmüştür hem de halkın kaynakları adeta gasp edilmiştir.

Kayyım dönemi için müfettiş görevlendirilsin

Kayyım lafı edenler, eğer kayyım konuşacaklarsa -biz burada özellikle İçişleri Bakanlığına çağrı yapıyoruz- kayyım dönemini incelemeleri için acil olarak müfettiş görevlendirsin. Bu israfın, soygunun, talanın kaynaklarını ve nedenlerini araştırsınlar. Ayrıca buradan Hazine Bakanına da çağrı yapıyorum. Hazine’yi zarara uğratmış birçok işlem söz konusudur kayyımlar eliyle. Hazine de bu konuda geç kalmaksızın müfettiş görevlendirmelidir.

6 Mayıs 2024