Grup Başkanvekilimiz Sezai Temelli, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, şunları söyledi:
Ciddi yaptırımlar olmadığı için Refah’ta bir katliam gerçekleşti
Çok üzücü gündemler söz konusu. İsrail’in Refah’taki saldırısında onlarca insan katledildi. Çadırlara yönelik bu saldırı kabul edilebilir değil. Tabii aylardır devam eden bir saldırı var. 35 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi. Bunların büyük bir çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşuyor. Bu katliam maalesef devam ediyor bütün dünyanın gözü önünde. Buna karşı ciddi yaptırımlar, ciddi engelleyici tedbirler hala yok. Ülkeler adeta gündemi savuşturmakla meşgul. Sadece kınamalar söz konusu. Savaş suçu kapsamında Netanyahu’ya yönelik bazı açıklamalar olmasına rağmen henüz ciddi bir adım atıldığından bahsedemeyiz. Türkiye'de de çeşitli kınamalar söz konusu olmakla beraber ciddi bir yaptırım söz konusu değil. Neden değil? Çünkü aslında hem küresel güçler hem de bölge devletleri Ortadoğu’daki bu çatışma ikliminden adeta besleniyor.
Hem Türkiye’de hem bölgede istikrar politikalarının önceliği topyekun demokratik bir iklime kavuşmak olmalıdır
Savaş politikalarında ısrar edip silah sanayine yatırım yaparak Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmak onların değişmez gündemi olmuş durumda. Türkiye'ye baktığımızda, Kürt sorununa yaklaşımında da bunu görüyoruz. Diğer taraftan Suriye’de, Irak’ta yaşanan istikrarsızlığa karşı aslında ülkeyi ve bölgeyi topyekun istikrara sürükleyecek hiçbir adımın atılmadığını da izliyoruz. Biz o yüzden diyoruz ki tüm Ortadoğu için demokratik çözüm olmalıdır. Ancak bu şekilde Filistin halkının da Kürt halkının da bölge halklarının da soykırımlardan, şiddetten, savaştan kurtulmasına yardımcı olabiliriz. Hem Türkiye’de hem bölgede istikrar politikalarının önceliği topyekun demokratik bir iklime kavuşmak olmalıdır. Bunun ön koşulu tüm bölge için geniş kapsamlı bir ateşkesin bir an önce hayat geçmesidir.
Dün üzücü bir haber de Mersin’den geldi. Bir trafik kazası yaşandı. Maalesef 10 yurttaşımız hayatını kaybetti. 40 yaralımız var, onlara acil şifalar diliyorum. Trafik kazaları maalesef hız kesmiyor. Bu konuda ciddi tedbirler alınmadığını yıllardır dile getiriyoruz. Bayramda zaten inanılmaz bir felaket yaşadık. Bu da ciddi bir felaket. Bakanlığı bir an önce bu konuda ciddi olmaya, ciddi tedbirler almaya davet ediyoruz.
Darbelere son vermenin yolu darbe mekaniğini durdurmaktan geçiyor
Bugün 27 Mayıs Darbesinin yıldönümü. Darbe sonrası idam edilen Fatin Rüştü Zorlu’yu, Hasan Polatkan’ı, Adnan Menderes’i bir kez daha saygıyla anıyorum. Darbe mekaniğinin başlangıç tarihi adeta 60 darbesidir. Bu ülkenin son 64 yılının tarihi darbe mekaniği içinde yazıldı. Bazen örtülü, bazen açık, bazen vesayetin dozunun artırılmasıyla, bazen kayyım anlayışıyla ama hep bu darbe mekaniği çalıştı. 22 yıldır iktidarda olan AKP’nin başındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan darbelerden yakındı, kendilerine karşı darbe mekaniğinin işlediğini söyledi. Ama şimdi bakıyoruz ki 60 darbesinin müsebbipleriyle kol kola dolaşıyorlar. Darbelere son vermenin, darbecileri yargılamanın yegane yolu bu mekaniği durdurmaktan geçiyor. Bu konuda demokrasiden ve sivil toplumdan yana tavrın hayata geçmesi kaçınılmaz bir öncelik olarak önümüzde duruyor. Bunu yapmak mümkün mü, evet mümkün. Bunu yapmak için her şeyden önce demokrasiyi sadece sandıkla eş görmeme anlayışına sahip olmamız lazım. Tüm toplumda özgürlükler ve adalet yaygın bir şekilde hayata geçtiği, hukuk devleti vazgeçilmez bir anlayış olarak kabul edildiği zaman demokrasi hayata geçebilir.
İnsanlarda yeni anayasa 12 Eylül Anayasasını aratır mı kuşkusu var
Sadece seçimden seçime demokrasiyi hatırlayıp, onun dışında darbecilerle kol kola gezdiğiniz sürece ne kayyımcı zihniyete ne de siyasi tutsaklığa son verebilirsiniz. Bugün bu ülkede en önemli gerçekliğimiz hukuk devletinin yok sayılmasıdır, adaletin yerlerde sürünmesidir ve her geçen gün demokrasiye karşı atılan adımlardır. Sivil bir anayasadan söz edebilmeniz için her şeyden önce bir yol temizliğine ihtiyacınız var. Bu yol temizliğini gerçekleştirmediğiniz sürece sivil bir anayasanın hayata geçmeyeceğini en iyi sizler biliyorsunuz. Hala 12 Eylül Anayasası ile yönetiliyor bu ülke. Herkes şikayet ediyor fakat 12 Eylül Anayasasını sonlandırabilecek gerçekçi ve sahici bir adım atılmıyor. Hatta insanların yeni gelecek bir anayasa acaba 12 Eylül Anayasasını aratır mı diye kuşkusu var. Çünkü mevcut anayasanın belli hükümlerini bile uygulamayan bir hukuk dışılık ve yasa tanımazlık söz konusu. Bunun ne gibi sonuçlar doğurduğunu aslında hep beraber yaşıyoruz.
Hakikatle yüzleşmeden demokrasi adına bir adım atmak mümkün olmayacak
Cumartesi günü Cumartesi Anneleri/İnsanlarıyla beraber Galatasaray Meydanındaydık. 1000. haftaydı. Evet, tam bin haftadır bu sivil eylem sürüyor. Dünyada en uzun soluklu eylem. Bu sessiz bir oturma eylemi bildiğiniz gibi. Dünyanın en güçlü eylemlerinden biri. Kayıp yakınları kayıplarını arıyorlar, bir mezar hakkı için arıyorlar. Düşünebiliyor musunuz, bir mezara sahip olmak bile acıların bir nebze de olsa dinmesi için bir çare olarak karşımıza çıkıyor. Gerçekten katlanılabilecek bir şey değil. Cumartesi Anneleri 12 Eylül Anayasasından sonra kaybedilen çocuklarını, eşlerini, annelerini, babalarını, kardeşlerini arıyorlar. En çok da 90lı yıllarda bu vakalarla karşılaşıldı. Sorumlular elini kolunu sallaya sallaya bu ülkede dolaşıyor. Hatta o döneme dair açılmış çok az sayıdaki davada bile zaman aşımı işletiliyor. Yargı adeta suçluları koruyup kollayan bir yere çekilmiş durumda. Evet bu ülkenin demokratikleşmesinden bahsettiğimizde, sivil anayasadan bahsettiğimizde bir diğer önemli şey de işte bu darbe mekaniği içerisinde üretilmiş olan bu hakikatle yüzleşmekten geçiyor. Hakikatle yüzleşmeden, Cumartesi Annelerinin ve Barış Annelerinin sesine kulak vermeden bu toplumda demokrasi adına bir adım atmak çok da mümkün olmayacak. O yüzden bizler Cumartesi Annelerinin yanında olmaya, kayıplarımızı aramaya ve hakikatle yüzleşme mücadelemize devam edeceğiz.
Kobanî Kumpas Davası HDP fikriyatına karşı açılmış bir davadır
Değişmez bir gündemi var Türkiye’nin ve bugünden sonra da değişmeyecek. Kobanî gündemi. Kobanî gündemi aslında bu kumpas davasıyla beraber yıllardır sürüyor. Bu davanın nasıl bir kumpas olduğunu defalarca dile getirdik. Arkadaşlarımız mahkeme salonlarında adeta bu süreci yargılayarak dile getirdiler. Bu kadar vahim bir yargılama sürecinin sonucunda vahim bir karar açıklandı. Aslında yargıya konu olan da talimatlı yargının kurguladığı kumpas ile boşa düştü. Çünkü yıllardır insanları bir algı yönetimi cenderesinde tutup farklı yerlere yönlendirenler, Kobanî’yle dayanışmaya destek verenleri cinayetle suçlayanlar şunu gördüler ki aslında arkadaşlarımız beraat ettiler. Fakat neden hala içerideler? Uydurulmuş cezalarla. Demokrasi istedikleri için, barış istedikleri için, bunun mücadelesini verdikleri için, bunun sözünü kurdukları için içerideler. Sadece söyledikleri sözlerden dolayı arkadaşlarımıza onlarca yıl ceza verdiler. Toplamda 407 yıl gibi akıl almaz bir ceza ile karşı karşıyayız. Aslında Kobanî Kumpas Davası HDP fikriyatına karşı açılmış bir davadır. Nedir HDP fikriyatı? Arkadaşlarımız bu fikriyatı savundukları için bu cezalarla karşılaştılar. HDP fikriyatı tam da işte darbelere karşı olan bir fikriyattır. HDP fikriyatı darbe mekaniğini sonlandırabilecek, ülkenin gerçek sorunlarına çözüm üretebilecek ve bir arada yaşamı var edebilecek bir fikriyattır. Bunu içine sindiremeyenler, darbeden beslenenler, bir arada yaşam yerine kendi ırkçı politikalarını hayata geçirmek isteyenler işte bu kumpasları tezgahlamaya devam ettiler. Bu tezgahları bozacağız, arkadaşlarımız mutlaka özgür kalacak. Arkadaşlarımız özgür kalana kadar da bizim mücadelemiz kesintisiz olarak devam edecek. Çünkü haklıyız. Haklı olduğumuzu bizzat kendileri de dile getiriyorlar. Belki farkında olarak, belki de olmadan.
Kripto para yoluyla IŞİD’in çöktüğü paranın aklandığı güzergah Türkiye
Plan Bütçe Komisyonuna kripto para düzenlemesi geliyor. Nedir bu kripto para düzenlemesi? Neden geliyor? Çünkü Türkiye gri listede. Türkiye gri listeden çıkmak istiyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bütçe görüşmeleri sırasında da defalarca bunu dile getirdi. Neden? Çünkü terör finansmanı söz konusu, kara para aklanıyor. Şimdi anlıyoruz ki OECD bünyesinde kurulan Mali Eylem Görev Gücü açıklama yapıyor. Bu terör örgütü IŞİD’miş. Kara parayı aklayan IŞİD’miş. Dolayısıyla gri listeden çıkmak için IŞİD’in kara para aklama kanalının kesilmesi lazım, kripto para ile mücadele etmek gerekiyor. Biz de IŞİD ile mücadele ediyorduk. Arkadaşlarımız IŞİD ile mücadele ettiği için ceza verdiniz, içerideler. Demek ki IŞİD ile mücadele etmek gerekiyormuş. Ama siz IŞİD ile mücadele etmek yerine IŞİD’in parasını bu ülkede aklamışsınız. Zeytinleri ve zeytinyağını biliyorduk, petrolü de biliyorduk. Şimdi ortaya çıktı ki kripto para yoluyla IŞİD’in çöktüğü paranın aklandığı güzergah Türkiye. Türkiye şimdi bu gri listeden çıkmak için bir yasa teklifini Meclis’e getiriyor. Hazine ve Maliye Bakanı bunu itiraf etti. Evet, kara para aklamanın önüne geçmeliyiz ama şunu da unutmamalıyız; mutlaka IŞİD’le mücadele etmeliyiz ve IŞİD’le mücadele edenlerin özgürlüklerine kavuşmasını sağlamayız.
“Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı” ile fonları yönetmeyi amaçlıyorlar
Genel Kurula da bir vakıf yasa tasarısı gelecek. Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı. İlk defa böyle bir şey görüyoruz. Bir bakanlığın bir teşkilatını güçlendirmek için vakıf kuruluyor. Örneğin dışişleri mensuplarının vakfı olabilir, emekli olmuş olanların vakfı olabilir ama bir bakanlığı güçlendirme vakfı olabilir mi? Çünkü devleti şirket gibi yönetme anlayışı ve adeta artık yasa dışı yollarla ticari işlem yapma zihniyeti her yere yayılmış. Meclis’te geçecek yasa ama denetime tabi olmayacak, Sayıştay denetleyemeyecek. Böyle bir şeye neden ihtiyaç duyuyorlar, bunun arkasında ne var? Sadece bir fon oluşturmak değil fonları yönetmek en önemli gayelerinden biri. Çünkü ekonomik ilişkiler kurulu var, burada iş insanları var. Bu iş insanlarının dışarıda yaptıkları belli yatırımlar var, ticari ilişkileri var. Dolayısıyla “böyle bir vakfımız var, bu vakfa ne kadar bağış yapıyorsunuz, bağışınız ölçüsünde biz de size hizmet vereceğiz” mi demek istiyorlar. Aklımıza bir sürü soru geliyor, kuşkularımız yüksektir. Bu tür yollara tevessül edilmemesi gerekiyor. Genel Kurulda bunun muhalefetini yapacağız. Bu yasanın geçmemesi için de hukuk dışı ve bu ülkenin sorunlarını çözmeye yönelik olmayan bütün yasalarda olduğu gibi güçlü bir muhalefet sergileyeceğiz.
Genel Kurulun gündemi gerçek sorunlarla ilgili değil
Genel Kurulun gündemi gerçek sorunlarla ilgili değil. Maalesef çok ciddi sorunları var bu ülkenin. Kürt sorunu var, yoksulluk sorunu var, ekoloji sorunu var, kadına yönelik şiddetten dolayı sorunlar var. Ancak bunlarla ilgilenmek yerine bu tür yasalarla adeta Türkiye’nin gündeminden kopmuş bir iktidarı izliyoruz. Bakın 2018’de seçim çalışmaları sırasında Cumhurbaşkanı, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Avrupa'da vizesiz dolaşacak” demişti. Ancak bir yılda Türkiye vatandaşları vize almak için 1,1 milyar euro para harcıyor. Yanlış duymadınız. Üstelik çoğu vize başvurusu da reddediliyor. Danimarka vizelerin yüzde 40’ını, İspanya yüzde 30’unu ve Almanya yüzde 30’unu reddediyor. Bırakın serbest dolaşmayı, vize bile almak mümkün değil artık.
Kent yaşam alanının değişmez bileşenlerinden olan sokak hayvanlarına o sokakta yaşayacak yer bırakmadınız
Biliyorsunuz bir de sokak hayvanları ile ilgili bir gündemimiz var. Bazıları bu uyutulmayı siesta sanıyor, hayır bu bir katliam! Sokak hayvanlarını katledecekler. Sokak hayvanlarının katledilmesine karşıyız. Neden sokak hayvanlarından bu kadar rahatsızsınız? Kentleri öyle bir hale getirdiğiniz ki kent yaşam alanının değişmez bileşenlerinden olan sokak hayvanlarına o sokakta yaşayacak yer bırakmadınız. Kentleri beton yığınına çevirdiniz. Şimdi bu hayvanlardan rahatsızsınız, öldürmek istiyorsunuz, adına da uyutma diyorsunuz. Sokak hayvanları bazen saldırgan olabiliyorlar, bu sadece kuduz mikrobundan kaynaklı bir şey değil. Onların yaşam alanı daraldıkça, aç ve susuz kaldıkça bazen saldırganlaşabiliyorlar. Onun için sokak hayvanları için barınma kampları yapılmalı. Tabi toplama kampı değil. Onların rehabilite edilebileceği yerler yapılmalı. Bu sorunun çözümü de yerel yönetimler eliyle sokak hayvanlarıyla barışık çözüm üretmekten geçiyor. İktidarın uyutma yaklaşımı kabul edilir bir yaklaşım değildir.
Saray dakikada 37 bin lira harcıyor
Ekonomiye değinmeden geçemeyeceğim, çünkü ekonomik kriz giderek derinleşiyor. Fakat Hazine ve Maliye Bakanı başta olmak üzere bu iktidar topluma hayal satmaya devam ediyor. Mayıs’ta yüksek bir enflasyonla karşılaşacağız ama sonra düşecek masalı anlatılıyor. Kamuoyu önümüzdeki dönemde gerçekleşecek yüksek enflasyona alıştırılmaya çalışılıyor. Enflasyonun arttığı süreçte bu hız düşse bile enflasyonun devam edeceği anlamına gelir. Satın alma gücünü azaltır. Bu da adeta insanların topyekün yoksullaşması anlamına gelir. Sahici tedbirleri hayat geçirmek yerine biliyorsunuz bir tasarruf tedbiri getirdiler. Bu tasarruf tedbirinin ne kadar boş olduğu bir haftada ortaya çıktı. Enflasyon ile böyle mücadele edilemeyeceğini, herhangi bir istikrar politikasının sürdürülemeyeceğini bir haftada anlamış olduk. Kendileri de anladı, şimdi ilave tedbirlerin peşinde koşuyorlar. 2,6 trilyon başlangıç açığı olan bir ekonomide bu türden tasarruf tedbirleriyle çare bulmanız mümkün değil. Bunun mümkün olmadığını herkes biliyorlar ama hala yalan söylemeye devam ediyorlar. Aslında kendileri açısından bir tasarruf adımı atmak istedikleri ortada. Saray dakikada 37 bin lira harcıyor. Geçen gün yine lüks bir otelde kamu özel işletmesi taraftarlarıyla yüz binlerce dolarlık bir kutlama yapıldı. Kamu özel işbirliğinin bütçeye maliyeti şu anda 200 milyara yaklaşmış durumda. Bu alanda tasarruf yok.
Tasarruf Saray’da değil çalışanların lojmanlarında, servislerinde
Şimdi bu alanda tasarruf yok ama nerede var? Servislerde var, çalışanların lojmanlarında var. Gerçekten çocukları bile güldürecek bir anlayışla tasarruf yapma peşindeler. Bu konuda tabii ki mizah ustası da Mehmet Şimşek. Kiralardaki yüzde 25 sınırını kaldırdıklarını söyledi. Bunun hemen peşinden de bu alanda bir vergi tedbiri açıklanacağını söyledi. Burada da o denli bir adaletsizlik var ki bu adaletsizliği anlatmak için yine geçtiğimiz yıl bütçede görüştüğümüz 2,2 trilyon vergi harcamasını hatırlatmak istiyorum. Yani siz 2,2 trilyon vergi almaktan vazgeçeceksiniz ve şimdi kiracıların ödediği kira üzerinden vergiyle ayakta durmaya çalışacaksınız. Yani ev sahiplerinden vergi alacak ve bunun yükünün kiracılar üzerinde olduğunu anlamayacak kadar da iktisat bilgisinden yoksun. Bence Şimşek yanlış eğitim görmüş, casusluk üzerine bir eğitim görseydi çok daha hayırlı olurdu. Bakın muhbir vatandaş yaratmaya çalışıyor. Diyor ki beyanname vermeyen vatandaşı ihbar et, ben ondan vergi alayım ve onun yüzde 10’unu sana vereyim. Bu kadar ciddiyetsiz bir yaklaşım tarihte çok az görülmüştür. Osmanlı’da baş vergisi vardı. Bunların anlayışı da böyle. Yani muhbir vatandaş eliyle adeta halkı birbirine düşürerek vergi hasılatını artırmaya çalışıyorlar.
Talanla yol aldınız, servetinize servet kattınız
Daha da vahim durumlar var. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı. Bu ülkede ciddi bir servet adaletsizliği varmış. Allah Allah, düşünebiliyor musunuz? 22 yıldır iktidarda kendisi. 22 yıl önce Türkiye’deki servet dağılımına bakın, bugünkü servet dağılımına bakın. 22 yıl önceki gelir dağılımına bakın, bugünkü gelir dağılımına bakın. 22 yıldır iktidardasınız. Siz iktidarda olduğunuz sürece bu ülkede gelir dağılımı o denli bozuldu ki OECD ülkelerinde son sırada, dünyada ilk 100’e giremiyor. Dünyada 130 ülke arasında 110’uncu sırada. Öteki 20 ülkenin haritada yerini bulamazsınız. Bütün gelişmiş ülkeler açısından baktığınızda Türkiye sonuncu sırada geliyor. Kim yaptı bunu? Siz yaptınız. Neden? Çünkü siz sermayenin partisisiniz. Aslında talanla, yoksullukla yol aldınız ve servetlerinize servet kattınız.
Servet adaletsizliğini önlemenin yolu sosyal politikaların halktan yana bir anlayışla düzenlenmesinden geçer
Şimdi devasa bir servet uçurumu var ve bu servetin vergilendirilmesine ihtiyaç duyuyorlar. Peki, nasıl vergi alacaklar? Orada da yine adaletsiz bir çark çalışıyor. Diyorlar ki bir evi olandan bir vergi, birden fazla evi olandan çok vergi. Şimdi şöyle bir şey düşünün. Boğaz’da bir yalı daireniz var ama bir eviniz var. Muş’ta 10 daireniz var. Muş’takinin vergi yükü Boğaz’daki yalı sahibinden katbekat fazla olacak. Neden böyle olacak? Çünkü bunların zihinleri böyle çalışıyor, bunlar her zaman sermayeyi ve zengini korur. Korumalarının sonucu da işte ortaya çıkan servet dağılımıdır, gelir dağılımıdır. Bunu önlemenin yolu adaletli bir vergi sisteminden geçer. Bunu önlemenin yolu adaletli bir ücret sisteminden geçer. Bunun için de hem asgari ücretin hem emekli maaşlarının hem de sosyal politikaların emekten ve halktan yana bir anlayışla düzenlenmesi kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.
27 Mayıs 2024