21 Temmuz'da Ankara'da gerçekleştirilen Parti Meclisi toplantımızın sonuç bildirgesi:
Parti Meclisimiz (PM); dünya, bölgemiz ve Türkiye’deki ekonomik ve siyasi gelişmeleri bütün boyutlarıyla değerlendirmek, “Ekmek ve Adalet Buluşmaları” başlığında parti gündemine alınan mücadele programına son halini vermek ve yakın dönem için plan ve programını gözden geçirmek üzere 21 Temmuz 2024’te Ankara’da toplanmıştır. Toplantımızda uluslararası siyaset, AKP-MHP rejiminin savaş ve tecrit politikaları, ekonomik kriz, yoksulluk, mülteci ve göçmenlerin yaşadığı sorunlar ve sosyal yıkım gibi temel gündemler ile bu gündemler çerçevesinde mücadelenin yükseltilmesine ilişkin kapsamlı tartışmalar yürütülmüş ve aşağıdaki değerlendirmelerin kamuoyuyla paylaşılmasına karar verilmiştir.
Yerel seçimlerden aldığı yenilgiyle AKP-MHP ittifakı ciddi biçimde sarsılmıştır. Bununla birlikte, ittifakın hedeflerinde değişime ve çıkar ortaklıklarında düzenlemelere gidilmiştir. Uluslararası alanda kimi yön değiştirmeler ve farklı söylemler bunun bir devamı biçiminde vücut bulmuştur. “Normalleşme” söylemleriyle yeni bir toparlanma sürecine girmeye çalıştıkları görülmektedir. “İyileştirme” ve “normalleştirme” politikaları, özü itibariyle kapitalist birikimin ve özel savaş rejiminin yeniden inşasından bağımsız değildir. Dolayısıyla bu girişim, AKP-MHP’nin temsil ettiği rejimi güçlendirici karaktere bürünmektedir.
İşgal ve savaş politikaları halklara zulüm olarak dönüyor
Dünya genelinde yaşanan otoriter ve faşist iktidarların gelişimine karşı kuşkusuz halkların özgür ve demokratik arayış ve mücadesi devam etmektedir. Savaş ve işgal politikaları, esasen kapitalist modernitenin kendi geleceğini garantiye almasının tek çözüm yolu olarak dünya halklarına sunulmaktadır. Kuzey Suriye ve Federe Kürdistan Bölgesinde Türkiye’nin, Filistin’de İsrail’in, Ortadoğu’da İran, Rusya ve ABD’nin ve Ukrayna’da Rusya ve diğer hegemonik güçlerin varlığı çıkar ve paylaşım çatışmalarının artmasına neden olmaktadır. Halklara yönelik soykırımlar, enerji nakil hatları ve silahlanma yarışı üzerinden artan gerilimler ve uluslararası dengeler içinde Türkiye’nin de etkin bir katılımcısı olduğu güç kazanma yarışı sürmektedir. Özellikle Ortadoğu’daki işgalci politikalar, iktidarlar tarafından sermaye kesimlerine refah ve rant; halklara ise açlık, yoksulluk ve sefalet olarak dönmektedir. İktidarın her konuda ikili oynadığı dış politikası iflas etmiştir. ABD ile Rusya arasındaki güç dengelerinden faydalanma ve bölge devletlerinin zayıf ve çelişkili hallerinde nemalanma politikası sona gelmiştir. İçte ve dışta kurulan tüm ilişkilerin, yürütülen diplomasinin ve yapılan pazarlıkların tek amacı Kürt halkının inkarı, imhası ve kazanımlarının yok edilmesidir. 13 yıldır sürdürdüğü Suriye politikasında gelinen noktada Kürt karşıtlığı üzerinden Esad ile görüşme talebi bu durumun açık göstergesidir. Türkiye’nin Irak, Suriye ve İran gibi bölge devletleriyle ve emperyalist güçlerle kurduğu tüm ilişkiler Kürt halkının kazanımlarının yok edilmesi üzerinedir.
Dünya siyasetinde faşizm ile dünya halklarının değişim arayışının mücadelesi sürüyor
Özellikle Avrupa ülkelerindeki seçimler kimi yerlerde sağın ve muhafazakar politikaların güçlenmesine neden olurken, kimi bazı örneklerde de faşizme ya da muhafazakarlığa karşı alternatiflerin güçlenmesiyle sonuçlanmıştır. Her ne kadar programındaki “sol” özellikleri neredeyse silmiş olsa da İngiltere’deki İşçi Partisi’nin seçimi kazanması, seçmenin uzun süreli muhafazakar parti iktidarına bir tepki olarak okunmalıdır. Parti içinde sol kanadı temsil eden önceki parti başkanı seçimlere bağımsız aday olarak girmek zorunda kalmış ve İşçi Partisi’nin geleneksel programını sahiplenerek kazanmıştır. İran seçimleri emperyalist güçlerin tasfiyesine karşı uzlaşı arayışının olduğu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Fransa’daki seçimlerin birinci turunda sol-sosyalist güçlerin ittifak çalışması, Türkiye’deki son genel seçimlerdeki ittifak politikamızın; sol-sosyalist ittifakın kazandığı ikinci tura giden süreç ise son yerel seçimlerde gerçekleştirdiğimiz kent uzlaşısına benzerlik taşıması nedeniyle bu iki politikamızın başarıyla sonuçlanabileceği umudunu göstermiş olması bakımından önemlidir.
Tecrit barışın ve adaletin önündeki en büyük engeldir
Savaş politikalarının, tüm toplumsal ve ekonomik sorunları daha da derinleştirdiği açıktır. İmralı Adası’nda Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit, iktidar blokunun beka meselesine dönüşmüştür. Cezaevlerinde gerçekleşen infaz yakmalar, binlerce hasta tutsağın varlığı ve “kuyu tipi” hapishaneler tecrit politikasının bir uzantısı olarak yaşanmaktadır. Kürt sorununda demokratik çözüm ve Türkiye’nin demokratikleşmesi arayışı ile tecrit politikası bütünlüklü ele alınmak zorundadır. İktidar, savaş ve tecrit politikasıyla Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikasını derinleştirerek sürdürürken; buna bağlı olarak ekonomik yıkım, yoksulluk ve sosyal yozlaşma halklarımızın adeta kaderi haline getirilmek istenmektedir. Faşizmin yönetim anlayışı olan tecride ve savaş politikalarına karşı mücadeleyi büyütecek ve barışın olanaklarını yaratacağız. Bunun için yerel seçim sonrasında AKP-MHP iktidarının ısrarla sürdürmeye çalıştığı kayyım politikasına karşı Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak direnişi yanıt olmuştur. Van ve Hakkari’de kayyıma karşı halklarımızın başlattığı ve geri adım atmadığı ortak mücadele bunun en güzel örneğidir.
Ekmek ve adalet için mücadele programı
Türkiye’de iktidarın son on yılda izlediği ekonomik politikalar sonucunda iktisadi çöküntü daha görünür hale gelmiştir. Çiftçilerin üretim dışında kalmalarına yol açan savaş politikaları ve ekonomik baskılar derinleşerek devam etmektedir. Ayrıca ithalatla yandaş sermayedarlara kazandırma çabası, tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeterliliği yok etmiştir. İşçiler ve emekçiler adeta açlığa mahkûm edilirken, zenginleşen kesimlerle yoksullar arasındaki eşitsizlik de daha çok büyümüştür. Hak temelli yaklaşımdan vazgeçilerek muhtaçlık odaklı yardımlara dönüştürülen sosyal destekler, insan yaşamının devamını sağlayacak temel ihtiyaçların karşılanmasını hedeflenmesine karşın, kapitalizmin yapısal krizi içerisinde istenilen sonuca ulaşamamış ve uzun erimli olarak sürdürülememiştir. Sosyal haklar için hak gaspına yönelik politikalara karşı politik bir mücadele ihtiyacı temel gündemlerimizden olacaktır. Kadınların mücadeleyle kazandığı mevcut hakların gasp edilmesine karşı haklarını savunan kadınların örgütlü mücadelesi, hayvanlara yönelik katliam yasası çalışmalarına karşı hayvan hakları savunucularının karşı koyuşları, Öğretmenlik Meslek Kanununa yönelik eğitim emekçilerinin mücadelesi ve eğitim müfredatının bilimsel bilgiye ve inanç özgürlüğüne dayanmayan, tekçilik hedefini pekiştiren bir şekilde yenilenmesine karşı örgütlenen toplumsal muhalefet, iktidar blokunun bu dönemki hamlelerini geriletme potansiyeli taşımaktadır.
Bu kapsamda;
- Tüm toplumsal kesimleri sefalet koşullarına mahkum eden bu dönem, ancak dönüştürücü-radikal bir siyasal program ile dizginlenebilir. Bu amaçla; partimizin ekonomik ve sosyal haklar alanındaki söz, eylem ve örgütlenmesini ve ülkede yaşanan haksızlıklara karşı adalet mücadelesini güçlü kılmak adına genel ve hamasi söylemlerin ötesine geçen çalışmalar yapılacaktır. Bu çerçevede 19 Temmuz’da Mardin’deki tarım mitingiyle startını verdiğimiz Ekmek ve Adalet Buluşmalarının bir mücadele programına dönüşmesine yönelik faaliyetler büyütülerek devam edecektir.
- İktidar blokuna güçlü bir karşı koyuş hattı örebilmek için Van ve Hakkari kayyımlarına karşı gerçekleştirilen direnişte açığa çıkan “emek ve demokrasi cephesi”nin geniş ittifakının potansiyelini hayata geçirme sorumluluğunu taşıyoruz. Bu nedenle, mücadeleyi sadece partimizle sınırlı bırakmayan, tüm sorunları içine alarak çoklu krize karşı çoklu mücadele hattını oluşturmak için farklı toplumsal alanları ve temsilcilerini kapsayan ittifak-cephe çalışmalarını hızlandıracak ve büyüteceğiz. Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak mücadele hattını büyütmek ve kalıcı hale getirmek faşizme karşı önümüzde duran en temel görevdir.
- İdeolojik-politik hattımız çerçevesinde örgütlerimizi güçlendirmek bu dönem önceliklerimiz arasındadır. Bu kapsamda, Parti Okulu çalışmalarımızı başlatmış bulunuyoruz. Merkeziyetçi, otoriter, anti-demokratik ve bürokratik hakim yaklaşıma karşı daha özgürlükçü ve bilimsel bir eğitim politikasını parti yapımız içerisinde hayata geçireceğiz. Eşitler arası, demokratik, antikapitalist, kadın özgürlükçü, ekolojist ve emekten, barıştan, özgürlükten ve adaletten yana olan eğitim faaliyetlerimizle parti örgütlenmemiz güçlendirilecektir.
- Eylül 2024’te gerçekleştireceğimiz Merkezi Örgütlenme Konferansı ve öncesinde yapılacak il konferansları ile ilçe-il kongre süreci bu güçlenmenin pratikteki karşılığı olacaktır.
DEM Parti
Parti Meclisi
23 Temmuz 2024