Türkoğlu: Kadınları kentlerimizi birlikte inşa etmeye, örgütlenmeye çağırıyoruz

Kadın Meclisimiz Halide Türkoğlu, Genel Merkezimizde yaptığı basın toplantısıyla kadın gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkoğlu, şunları söyledi: 

DEM Parti Kadın Meclisi adına 31 Mart yerel seçimlerinden sonra ilk basın toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Ülke gündemini, 31 Mart yerel seçim sürecini ve sonuçlarını kadınlar açısından değerlendireceğiz. Ben bu vesileyle hepinizi selamlıyor, hoş geldiniz diyorum. Biz kadınlar açısından yoğun, yorucu ancak sonuçları itibari ile bir o kadar anlamlı bir süreci geride bıraktık. Erkek devlet şiddetine karşı “Her Dem Direniş Her Dem Özgürlük” şiarı ile 8 Mart alanlarına aktık. 8 Mart’ta sokaklara akan kadın isyanımızla, 21 Mart’ta Newroz ateşinin etrafında Jin Jiyan Azadî diyerek özgürlük halaylarında buluştuk. Buradan aldığımız motivasyonla 31 Mart seçimlerinde irademizi sandıklara yansıtarak kadın düşmanı iktidara en güçlü cevabı verdik. Ben buradan sizler aracılığıyla DEM Parti Kadın Meclisi adına gecesini gündüzüne katarak seçim çalışması yürüten tüm kadın yoldaşlarımıza, mücadele arkadaşlarımıza emeklerinden dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum. Emeklerine yüreklerine sağlık diyorum. Yine bu süreçte aynı emeği ve çabayı gösteren genç kadın meclisimize, üniversiteli genç kadınlara emeklerine sağlık diyorum.

Eş başkanlık ve eşit temsiliyet esastır

Bizler 31 Mart yerel seçim stratejimizi; Kürdistan’da kayyımları göndermek, belediyelerimizin sayısını arttırmak, batıda ise kent uzlaşısı ile bu paradigmayı ülkenin dört bir tarafında örmek şeklinde belirledik. Her türlü hukuksuzluk, kayyım ve kaçak seçmene rağmen kadın düşmanı kayyımları gönderdik, belediye sayımızı arttırarak 78 belediye aldık. Seçim sürecinin her aşamasını, eşit temsiliyet ve eş başkanlık ilkemizden hareketle ördük. Kadınlar aday belirleme sürecinde ortaya koydukları iradeyi bu aşamada sandıkta da göstererek bir kez daha "eş başkanlık mor çizgimizdir" demiştir. Bu seçimlerin biz kadınlar açısından önemli bir noktasını da sizlerle paylaşmak istiyorum. Evet bizler bulunduğumuz her yerde "eş başkanlık ve eşit temsiliyet esastır" dedik. Sadece yerel yönetimlerde değil tüm mekanizmalarımızda bunu hayata geçirerek savunduk. Eş başkanlık sistemimize saldıranlara, kriminalize edenlere karşı bu seçimde bir kez daha başta kadınlar olmak üzere halklarımız gereken cevap vermiştir. Sistemimize yönelik saldırılar bir kez daha boşa düşmüştür. Kadın düşmanları kaybetmiştir. Kadınlar özgür ve eşit bir toplumu inşa etmek için kazanmıştır.

Beyannamemizde yer alan projelerimizi hep birlikte hayata geçireceğiz

Sevgili kadınlar kayyım tehditleri ile belediyelerimizi gasp etmek isteyenler karşısında da en güçlü iradeyi göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Jin Jiyan Azadî felsefesinin etrafında birleştik, “kadın iradesiyle yerel yönetimlere” diyerek kazandık. Bundan sonraki süreçte modelimizi tüm kadınlarla birlikte en güçlü şekilde öreceğiz. Beyannamemizde yer alan projelerimizi hep birlikte hayata geçireceğiz. Mahallelerdeki, köylerdeki, ilçelerdeki kadın meclislerimizle bunu yapacağız. Ülkenin batısında kadınlarla bir araya gelecek, ortaklaşacak, kadınların eşit ve özgür yaşayabileceği kentleri hep birlikte inşa edeceğiz. Bu yönüyle iktidarın kadına ve çocuğa yönelik şiddette cezasızlık politikalarına karşı belediyelerimizde, kadına yönelik şiddetle mücadele merkezlerimizi ve sığınaklarımızı yeniden açıyoruz. Dilimize, kültürümüze yönelik saldırılara karşı kadın kültür merkezlerimizi hep birlikte inşa ediyoruz. Savaşın derinleştirdiği kadın yoksulluğuna karşı yerel ekonomi politikalarımızla çözüm üretmeye yönelik çalışmalara başlıyoruz. Belediyelerin etrafında yükseltilen güvenlikçi duvarları kadınların iradesiyle yıktık, bundan sonra da belediyelerimizi kadınlarla birlikte yönetecek mekanizmaları kuruyoruz. Bu başarı biz kadınların başarısıdır, gençlerin başarısıdır. Eşitlikten, özgürlükten ve demokrasiden yana olan halkların başarısıdır. Bu başarıya gölge düşürmeye hiç kimsenin gücü yetmedi, yetmeyecektir.

Özgür basın emekçileri derhal serbest bırakılmalı

Bu başarıya tahammül edemeyen bir iktidar gerçekliğiyle bir kez daha karşı karşıyayız. AKP-MHP iktidarı yürüttüğü saldırı politikalarıyla, seçim sonrası verdiği savaş mesajlarıyla varlığını korumak istediğini göstermiştir. Kürt halkının varlığına yönelik gerçekleştirilen saldırıları derinleştireceğini belirterek harekete geçmiştir. Nitekim 23 Nisan’da Kürt Gazetecilik Günü'nden bir gün sonra, basın kurumlarına yapılan operasyon da bunun göstergesi olmuştur. Ben öncelikle 22 Nisan Kürt Gazetecilik Günü'nü kutluyorum. Her türlü saldırıya rağmen özgür basın geleneğinden tek bir adım dahi geri atmayan; her türlü sansür politikasına, eril ve cinsiyetçi medyaya karşı gerçeği söylemekten, yazmaktan vazgeçmeyen gazetecilere yönelik saldırıları lanetlediğimi belirtmek istiyorum. Ankara ve İstanbul'da yapılan operasyonlarda gözaltına alınan özgür basın emekçileri derhal serbest bırakılmalıdır. Belçika’daki Kürt basın kurumlarıyla dayanışma içinde olacağımızı belirtmek istiyorum.

Saldırılar kadın katliamlarını arttırmakta

Bizler özgür basın emekçilerine, kurumlarına yönelik saldırıların temelinde ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu saldırı; savaş politikalarında ısrar eden iktidarın Güney Kürdistan'a yönelik başlattığı saldırıların arkasındaki Kürt düşmanlığının üzerini örtmeye yöneliktir. Kadınlara ve Kürt halkına karşı işlenen savaş suçlarına karşı dünya kamuoyunda uyanacak yankının, tepkinin önünü almaktır. Kürt halkının varlığına, birliğine yönelik bu saldırılar ülke halklarına yoksulluk, işsizlik getirirken kadın katliamlarını, kadına yönelik şiddeti arttırmakta; silah sermayedarlarını, savaş çetelerini ise büyütmektedir. Bizler şu gerçeği çok iyi biliyoruz ki; bu sermayedarlar, savaş çeteleri Ortadoğu’da halkları karşı karşıya getirerek kendi güç ve paylaşım emelleri uğruna coğrafyayı savaş alanına çevirmiştir. 

24 Nisan'la yüzleşmek gerekiyor

Tarihi anarak anlatmak istiyorum: Bugün 24 Nisan. Halklara yönelik savaşların bu sistemin kendini ayakta tutma biçimi olduğunu biliyoruz. Evet, bugün bu coğrafyada ulus-devlet temelli yürütülen savaşların bizleri nasıl etkilediğinin bir hafızasına sahibiz. 24 Nisan'la yüzleşmek gerekiyor. Bugünden geçmişle yüzleşmek gerekiyor. Bizler mücadelemizle "halkların tüm farklılıklarıyla bir arada, ortak yaşamını savunuyoruz" diyerek bugünlere geldik. Bu topraklarda işlenen insanlık suçları ile yüzleşmeyen hiçbir siyasetin kalıcı olmayacağına inandık, inanıyoruz, uyarıyoruz. Bundan 109 yıl önce bir etnik ve inanç kırımı olarak yaşanan Büyük Felaketi unutmuyoruz. Ermeni halkının yasını ve acılarını paylaşıyoruz. İnsanlık suçlarıyla yüzleşmek, bunlarla hesaplaşmak bu coğrafya da kalıcı, onurlu bir barışın inşasını sağlamanın en önemli koşuludur. 

Savaş politikaları çoklu krizi derinleştirmekte

Bugün Rojava’da, İsrail’de, Filistin’de, İran’da, Yemen’de, Ukrayna’da, Rusya’da erkek egemenler tarafından yürütülen savaş politikalarının bedelini en ağır ödeyen biz kadınlarız. Nitekim savaş alanları tarihin her döneminde kadınlar için şiddetin, istismarın, sömürünün en ağır şekilde yaşandığı ve bu şiddetin meşrulaştığı alanlar olmuştur. BM tarafından hazırlanan raporda, geçen yıl yaşanan çatışma bölgelerindeki cinsel şiddet vakalarında artış yaşandığı belirtilmiştir. Ortadoğu’da kapitalist erkek egemenler tarafından yürütülen bu savaşın ülkedeki yürütücüsü yine iktidarın kendisidir. Yürütülen kirli savaş politikalarının çoklu krizi derinleştirmekten başka bir sonucu yoktur. Özellikle Kürt halkı, Kürt kadınlar üzerinden yürütülen özel savaş politikaları çoklu krizle birlikte derinleşmiştir. Özel savaş politikalarının merkezi haline getirilmek istenen kentlerden biri de Şırnak’tır. “Güvenlik” adı altında kente getirilen üniformalılar, Kürt halkı ve kadınlar için bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Nitekim bunun son örneği Şırnak'ta bir uzman çavuşun kadınlara yönelik tacizde bulunmasıdır. Ne Şırnak'ta yaşanan bu olay ne de İpek Er’in ölümüne neden olan Musa Orhan’ın cezasız bırakılması bu politikalardan bağımsız değildir.

Tecriti bir rejim haline getirmek isteyen iktidara en güçlü cevabı kadınlar verecek

Bu iktidar kadına yönelik erkek-devlet şiddetine, üniformalı şiddetine karşı cezasızlık politikası uygularken Kürt kadınları, anneleri, çocukları cezaevine koymaktan geri durmuyor.

Hepinizin bildiği gibi 81 yaşındaki Makbule Özer ATK’nin “cezaevinde kalabilir” raporu ile birlikte 23 Nisan’da tutuklanarak bir kez daha cezaevine gönderildi. 75 yaşındaki Hatice Yıldız cezaevindeki kızına ve tutsaklara para gönderdiği için sedye ile cezaevine götürüldü. ATK hukuktan yana değil, siyasi iktidarın kurumu haline gelmiştir. ATK bu raporları hazırlayarak işlenen insanlık suçuna ortak olmuştur. Bu suçu işleyenler elbet hesap vereceklerdir. Kürt halkının varlığına, Kürt kadınların özgürlük mücadelesine yönelik gerçekleştirilen bu saldırıların adı ise özel savaştır. Savaş ve tecrit politikalarında ısrarın göstergesidir. 

Kadın düşmanı IŞİD çetelerine karşı mücadele veren kadınlarla dayanışmak suç değildir

Sayın Öcalan’ın tüm Ortadoğu halklarına umut olan demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmasına saldırıdır. Tecriti bir rejim haline getirmek isteyen bu iktidara en güçlü cevabı da biz kadınlar vereceğiz. Baskı, gözaltı, tutuklamalarla mücadelemizi sindirmeyi hedefleyenler dönüp mücadele geleneğimize baksınlar. Kobanî davasında yargılanmak istenen kadın arkadaşlarımızın onurlu duruşu bizlerin mücadele gerekçesidir. Nereden tutsalar ellerinde kalan bu davanın kararını dahi alamıyorlar. Çünkü kendileri bile bu işin içerisinden çıkamıyor. Bizler bir kez daha şunu söylüyoruz. Kobanî'de insanlık suçu işleyen kadın düşmanı IŞİD çetelerine karşı mücadele veren kadınlarla dayanışmak suç değildir. Kobanî Devrimi kadın devrimidir. Ve bizler sonuna kadar bunu savunacağız. Tüm kadınlara çağrımızdır; gelin hep birlikte 16 Mayıs’ta Sincan Cezaevi Kampüsünde görülecek olan Kobanî Kumpas Davasının karar duruşmasında olalım. Bir kez daha bu davadan yargılanmak istenen kadın yoldaşlarımızla dayanışmamızı büyütelim. "Kobanî devrimi kadın devrimidir" diyelim.

Kadınların, çocukların can güvenliği kalmamıştır

Kürt kadınlar üzerinden bu politikalar devam ederken ülkenin dört bir yanında kadın ve çocuklara yönelik işlenen suçlar da cezasızlık politikalarıyla her geçen gün artıyor. Bakın Muş’ta 2 yıl önce Makbule Sevinç’i katleden faile verilen müebbet hapis cezası Yargıtay kararıyla bozulmuştur. 15 Mayıs’taki duruşmasında biz kadın meclisi olarak takipçisi olacağız. Yine Ankara’da babası tarafından sistematik cinsel istismara maruz kalan bir çocuğu, yargı korumak yerine “kovuşturmaya yer yok” diyerek bu istismarı meşrulaştırmıştır. Irkçı, cinsiyetçi politikalar sonucu Karabük’te katledilen Dina’nın duruşması 29 Nisan’da görülecek. Bizler 29 Nisan’da tüm kadın kurumlarıyla birlikte mahkeme salonunda bir kez daha "Dina için adalet" diyeceğiz. Rabia Naz cinayeti üzerinden 6 yıl geçmesine rağmen şüpheliler hakkında tek bir işlem dahi yapılmazken çocuğu için adalet isteyen babaya Cumhurbaşkanına hakaretten dava açıldı. Kadına yönelik şiddet ve katliamların geldiği aşama artık cins kırımı, kadın kırımına ulaşmıştır. 2024 yılının ilk 3 ayında 91 kadın yaşamını yitirdi. Sadece Nisan ayının ilk 15 gününde kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, 9 kadın katledildi. Adalet Bakanlığı verilerine göre 2023’te “çocuk istismarı” suçundan 31 bin 216 dosya açılmış. Bu veriler, işlenen suçlar bizlere bir kez daha şunu göstermiştir ki; bu ülkede kadınların, çocukların can güvenliği kalmamıştır. Kadınlara ve çocuklara yönelik bu saldırıların hiçbiri münferit değildir, politiktir. Bu saldırılar, cinayetler ve şiddet karşısında mücadeleyi büyütmek hepimizin sorumluluğundadır. Buradan Adalet Bakanlığı'na da bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu kadar şiddet, bu kadar istismar ve bunun karşısında bu kadar cezasızlık politikası aynı zamanda kadınların sinir uçlarıyla oynamak demektir. Bizler Kürt kadınlar ve Türkiye'de feminist mücadele yürüten kadınlar olarak bu noktada mücadelemizi büyütmeye devam edeceğiz. 

Savaşa karşı kadın dayanışmasını, kadın birlikteliğini büyüteceğiz

Biz kadınlar bu saldırılara karşı mücadelemizdeki birliktelik ve dayanışmaya olan inancımızı 31 Mart yerel seçimlerinde sandığa yansıtarak en güçlü kadın iradesini ortaya çıkardık. Bu irade, Van direnişinde de sokaklara çıkarak ne kadar güçlü olduğunu göstermiştir. Bu direnişle; kadınlar irade gaspına karşı tutumunu göstermiştir. Genç kadınlar bu direnişin öncüsü olarak özel savaş politikalarını boşa çıkarmıştır. Ülkenin dört bir yanında alanlara çıkan kadınlar; haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik gerçekleştirilen saldırılar karşısında kadın mücadelesini büyüteceklerini göstermiştir.

8 Mart’tan 1 Mayıs’a kadınların isyanı ile geliyoruz

31 Mart seçimleri ve sonrasında Van’da ortaya çıkan kadın iradesi, eş başkanlık ve eşit temsiliyette ısrarın iradesidir. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamıza yönelik saldırılara karşı bu modeli en güçlü şekilde savunarak hayata geçireceğimizin beyanıdır. Bu irade beyanı, erkek egemen iktidar tarafından başta biz kadınlar olmak üzere halklar arasında örülmeye çalışılan duvarlarda da çatlaklar oluşturmuştur. Bütün bu toplamsal süreçten aldığımız moral ve motivasyonu 1 Mayıs alanlarına, kadınların coşkulu birlikteliği ile taşıma zamanıdır! Tüm kadınlara çağrımızdır; savaşa, kadın yoksulluğu ve işsizliğine karşı direnişimizi büyütelim. 1 Mayıs alanlarında, Jin Jiyan Azadî felsefesinin altında birleşerek erkek devlet şiddetine karşı tutumumuzu bir kez daha gösterelim. Haydi kadınlar; ev içi emeği yok sayanlara, nafaka hakkına göz dikenlere, aşımızdan, ekmeğimizden, soframızdan çalınarak kadın yoksulluğunu derinleştirenlere karşı emeğimizi savunmak için, "haklarımızı ve kazanımlarımızı gasp etmenize izin vermeyeceğiz" demek için, Agrobay, Özak, HT Solar işçisi kadınların direnişine ses olmak için, patronlara, sermayedarlara karşı eşdeğer işe eşit ücret demek için, “8 Mart’tan 1 Mayıs’a kadınların isyanı ile geliyoruz” şiarı ile 1 Mayıs alanlarına akalım.

Zamanımız örgütlenme zamanıdır

Mücadele tarihimiz de göstermiştir ki, nasıl yaşayacağımıza biz kadınlar ve halklar karar vermektedir. Değiştirmek elimizdedir. Ancak bizler birlikte değiştirebiliriz. Sömürüye ve ezilmeye isyan etmek de yeniyi inşa etmek de bizim elimizdedir. Mücadele etmemizin önünde hiçbir engel yoktur. Yeni yaşamı inşa etmemizin önünde hiçbir engel yoktur. Zamanımız örgütlenme zamanıdır, nasıl yaşayacağımıza dair mücadele etme zamanıdır. Biz DEM Parti Kadın Meclisi olarak bu programı hayata geçirmek için kolları sıvadık. Kadın Meclisimizde yürüttüğümüz tartışmalarla yeni bir dönemin kadın siyasetini, demokratik siyasetin odağı haline getirmek istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki umut da çözüm de kadınlardadır, kadın mücadelesindedir, kadın örgütlenmesindedir. Çok yakın zamanda sizlerle yeni bir kampanya ile çalışma takvimimizi paylaşacağız. Bir yandan örgütlenmemizi büyüteceğiz, bir yandan kadın yoksulluğuna karşı, savaşa karşı çözümlerimizle kadınların gündemini yerel demokrasi ile ortaya koyacağız. Bu ülkenin tekçi, kutuplaştırıcı, eril siyaset aklına karşı demokratik, özgür ve eşit bir toplumun inşasını eylem ve politikalarımızla hayata geçireceğiz.

Kadın Meclisi kadınlarla birlikte siyaseti örüyor, örgütleniyor

DEM Parti Kadın Meclisi kadınlarla birlikte siyaseti örüyor, örgütleniyor ve kentleri bu şekilde inşa etmeye ve birlikte mücadele etmeye tüm kadınları çağırıyor. Çağrımız; erkek adalete karşı gerçek adalet için, derinleşen kadın yoksulluğuna karşı onurlu bir yaşam için, şiddetsiz, sömürüsüz yaşam alanlarını inşa etmek için, genç kadınların sözünü, örgütlenmesini, iradesini kurduğu bir yönetim için, engelli kadınların yaşamın her alanında uğradıkları sağlamcılık baskısına karşı birlikte mücadele etmek için, doğamızı, toprağımızı, yaşam alanlarımızı, köylerimizi, derelerimizi, kentlerimizi rant ve savaş politikalarına karşı savunmak için, LGBTİ+ bireylerin nefret söylemleriyle şiddete ve katliamlara maruz kalmalarına karşı her yerde itirazımızı büyütmek için, yaşamlarımızı savunmak için, biz kadınlar vardık, varız, var olacağız demeye, bu ülkede onurlu, eşit ve özgür bir yaşamı inşa etmekte kararlı olduğumuzu göstermeye devam edeceğiz. Biz kadınlar mücadele ederek kazandık, şimdi mücadele ve örgütlenmeyle daha çok kazanmanın vakti deyip, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. 

24 Nisan 2024