Türkoğlu: "Yüzyılın Kadın İstihdam Projesi" dedikleri kadınları sömürü projesidir

Kadın Meclisi Sözcümüz Halide Türkoğlu, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Türkoğlu, şunları söyledi:

DEM Parti Kadın Meclisi olarak ülke gündemini, kadın gündemlerimizi sizlerle paylaşacağımız açıklamamıza hoş geldiniz. 4 Ekim 2022 tarihinde Nagihan Akarsel Süleymaniye’de katlediliyor. Nagihan’ın katledilişinin ardındaki zihniyet, Jina Mahsa Amini’yi katleden zihniyetle aynıdır. Çünkü biz biliyoruz ki erkek egemenliğiyle mücadele eden kadınlar, hakikat arayışında bulunan kadınlar hem erkeklerin hem ulus devletlerin hedefidir. Nagihan Akarsel’i saygı ve minnetle anıyoruz. Onun mücadelesi, kararlılığı ve bu topraklarda anlatmaya çalıştığı “Jin Jiyan Azadî” anlamına gelen Jineolojiyi daha güçlü bir şekilde savunmaya devam edeceğiz. Katliamı daha güçlü bir şekilde hatırlayarak mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. 

Narin Güran cinayeti münferit değildir, üstü kapatılamaz

Sözlerime Amed’in Tavşantepe Mahallesinde 21 Ağustos’ta kaybettirilen ve 8 Eylül’de cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran’ı anarak başlamak istiyorum. Narin Güran şahsında kaybedilen, katledilen tüm çocukların hesabını sormaktan vazgeçmeyeceğiz. Narin Güran cinayetinin aydınlatılmadığı, suçluların hak ettikleri cezaya çarptırılmadığı her gün, çocukların bugününden ve geleceğinden çalmak demektir. Daha önce de belirttik yine söylüyoruz: Narin Güran cinayeti münferit bir olay değildir. Bu ülkede tarikat ve cemaat yurtlarında yaşanan çocuk ihmal ve istismarlarının üzerini, “bir kereden bir şey olmaz” diyerek örtmeye çalışan, “erken yaşta evlilik” adı altında çocuk ihmal ve istismarını meşrulaştırmayı amaçlayan bir zihniyet varken, Narin Güran cinayetine münferit bir olay olarak bakılamaz. Bu konuya ilişkin kirli bilgileri kamuoyuna yayarak, Hizbulkontra eliyle algı operasyonları oluşturarak bu cinayetin üzerinin örtülmesine izin vermeyiz. Çünkü bizler bu cinayetin üstünü örtmeye çalışan zihniyeti 90’lı yıllarda Kürdistan’da işlenen faili meçhul cinayetlerden, domuz bağı ile işlenen katliamlardan, kadın düşmanlığından, toplu mezarlardan biliyoruz, tanıyoruz.  

Çocukların bugününü ve geleceğini karartacak hiçbir politikaya geçit vermeyeceğiz

Bu olayın arkasında tek bir kişi, tek bir aile yok. Bu olayın arkasında, kadınları ve çocukları katleden karanlık bir zihniyet var, bu zihniyetle dost olduğunu söyleyenler var. Söz konusu köyde daha önce de çocuk katliamlarının yaşandığına dair iddialar var. Buna dair Kadın Meclisimiz soru ve araştırma önergeleri verdi. Sonuçlarını bekliyoruz ve kamuoyuyla paylaşacağız. Narin Güran katliamının aydınlatılması demek, bu topraklarda çocuklara karşı işlenen suçların arkasındaki karanlık zihniyeti açığa çıkarmaktır. Bu zihniyeti taşıyanları, bu suçu işleyenleri cezalandırmak da çocuğa karşı işlenen suçların önüne geçmenin yoludur. Siyasi iktidar tüm bunlardan sorumludur. Soruşturmanın hangi şeffaflıkla nasıl yürütüldüğü kamuoyuna açıklanmalıdır. Bunu bilgilendirmekle de mükelleftir. “Bilmediğiniz şeyler var, aileyi yakından tanıyorum” diyen zat, bilmediğimiz şeylere dair derhal ifade vermelidir. Bizler var olduğumuz sürece bu cinayetlerin üzerinin örtülmesine izin vermeyeceğiz. Narin ve katledilen, kaybettirilen tüm çocuklara sözümüzdür. Bu topraklarda çocukların bugününü ve geleceğini karartacak hiçbir politikaya geçit vermeyeceğiz. Kürdistan başta olmak üzere tüm toplumda uygulanan özel savaş politikalarına geçit vermeyeceğimiz gibi.

Özgür basın emekçilerini susturarak kirli politikalarınızın üzerini örtemeyeceksiniz
 
Bu iktidar bir savaş coğrafyasında politika üretiyor. Çünkü bu iktidar, itaat ve biat eden bireyler istiyor; mücadele eden bireyleri de bir şekilde özel savaş politikalarıyla bastırmak istiyor. İktidar bu nedenle bütün savaş politikalarını devreye sokuyor. Sorgulamayan, itaat eden bir toplumu özel savaş yöntemlerini devreye koyarak yaratmak istediğini çok iyi biliyoruz. Özellikle Kürt kadınlar üzerinden yürüttüğü bu kirli siyasete bir kez daha Hakkari’de tanıklık ediyoruz. Jinnews muhabiri Rabia Önver, Hakkari’de genç kadınları uyuşturucu ve fuhuşa sürükleyen bir çeteyi teşhir ettiği için siyasi iktidar tarafından hedef alınmıştır. Elbette ki Rabia’nın hedef alınması bizleri şaşırtmadı. Çünkü özellikle Kürdistan coğrafyasında yükselen kadın özgürlük mücadelesini sindirmek için bu politikalar devreye giriyor. Yıllardır erkek devlet, korucular ve üniformalılar eliyle bu topraklarda özel savaş yürütülmektedir. Rabia Önver yaptığı haberle bir kez daha bu politikaları teşhir etmiştir, bu hakikati ortaya çıkarmıştır. Hedef alınması bu yüzdendir. Özgür basın emekçilerini susturarak bu kirli politikaların üzerini örtemeyeceksiniz. Sizin yaratmak istediğiniz korku iklimine karşı gerçekleri yazmaktan vazgeçmeyen bir geleneğin sürdürücüsü olan gazeteciler ile birlikte bu politikalarınızın üzerine gideceğiz.

Çete üyelerinin Hakkari’de ve bu coğrafyada dolaşmasına izin vermeyeceğiz

Söz konusu çete üyeleri derhal yargılanmalıdır. Bu suç şebekesinde adı geçen tüm kişiler, kurumlar, siyasetçiler, korucular hakkında derhal soruşturma başlatılmalıdır. Siyasi iktidar kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin zerre kadar samimiyse bunu yapar. Ancak bunu yapmayacağını biliyoruz. Ama bizler bu suçu işleyenlerin hak ettikleri cezalara çarptırılması için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz. İyi bilinsin ki bu işin peşini bırakmayacağız. Gülistan Doku’yu kaybettirenler, İpek Er’in ölümüne neden olanlar bugün Hakkari’de genç kadınları uyuşturucuya ve fuhuşa sürüklemek istiyor. Bunun karşısında en güçlü mücadeleyi vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. DEM Parti Kadın Meclisi olarak önümüzdeki günlerde Hakkari’de olacağız. Kaybettirilen Gülistan’a, katledilen İpek ve tüm kadınlara sözümüzdür. Bu çete üyelerinin elini kolunu sallayarak ne Hakkari’de ne de bu coğrafyanın herhangi bir yerinde dolaşmasına izin vermeyeceğiz. Örgütlü olduğumuz tüm illerde kadın ve karma olacak şekilde özel savaş politikalarına karşı eş zamanlı atölye ve eylemler gerçekleştireceğiz.

Var olanlar yasalar uygulanmadığı için kadınlar katlediliyor 


Haklarımıza ve yaşamlarımıza yönelik saldırılar, bir yandan özel savaş politikalarıyla diğer yandan cezasızlık politikalarıyla artarak devam ediyor. Sadece ağustos ayı çerisinde en az 31 kadın katliamı yaşandı. 15 kadın şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. Bunlar sadece elimize ulaşan veriler. Biliyoruz ki sayıları daha fazladır. Bu ülkede kadınların yaşam hakkını savunacak yeterli derecede önleyici ve koruyucu yasa yok. Kadınların yaşamlarını güvence altına alan yasalara ve sözleşmelere saldırı var. Var olanlar yasalar ise uygulanmadığı için kadınlar katlediliyor. Üstelik kadın cinayetlerine karşı yürüyen kadınlar cezalandırılmak isteniyor. Elbette ki isyan edeceğiz, “Her gün kadın katliamı var” diyeceğiz, “Katilleri kim koruyor?” diye soracağız ve sokaklarda olmaya devam edeceğiz. Çünkü kadın katliamlarında faillerin arkasında duran bir erkek iktidar var.
 
Olay yerine polis göndermek yerine kadın katilini uyarıyorlar 

Bu politikalar, 14 Eylül’de Ankara’da boşanma aşamasında katledilen Döne Bozdemir cinayetinde bir kez daha kendini göstermiştir. Döne Bozdemir, hakkında uzaklaştırma kararı olmasına, zorlama hapis kararı uygulanmasına ve elektronik kelepçeyle takip edilmesine rağmen Gafer Özdemir tarafından katledilmiştir. Doğru duydunuz. Elektronik kelepçeyle takip edilen Gafer Özdemir’in evden çıkıp Döne’nin işyerine gittiği elektronik izleme merkezinden görülmesine rağmen, yaptıkları tek şey arayıp uyarmak olmuştur. Evet, katili uyarıyorlar. Olay yerine polis göndermek, hızlıca önlem almak yerine yapılan tek şey katili uyarmak. Döne bu ihmallerden dolayı Ankara’nın göbeğinde, sorumlu bakanlıkların olduğu yerde katlediliyor. Bugün İstanbul Sözleşmesine saldırmak yerine sözleşmenin gereği yerine getirilmiş olsaydı Döne yaşıyor olacaktı. 6284 uygulanmış olsaydı Döne yaşıyor olacaktı. Bu katliamın yaşanmasına neden olan tüm kamu görevlileri hakkında derhal soruşturma başlatılmalıdır. Bu yasaları uygulamayan ve denetlemeyen tüm yetkililer bu katliamın yaşanmasından sorumludur.

Cezasızlık politikalarıyla failler güçlendiriliyor, kadın cinayetleri meşrulaştırılıyor

Her gün kadın cinayetlerini aktarırken bir de şüpheli ölümlerden bahsediyoruz. Verilere “kadın intiharı” olarak geçen ama aslında şüpheli ya da daha şeffaf bir şekilde soruşturulması gereken ölümlerden bahsediyoruz. Bunun bir örneği de Erzurum’da yaşandı. Dilan Yıldırım cinayeti şüpheli bir ölüm olarak geçiyor. Katledildi. Annesinin bu konuda beyanı var ve suç duyurusunda bulunuyor. Annesi Sedya Süme suç ihbarında bulunuyor, “Hastaydı dediler, bayıldı dediler, şimdi de intihar etti dediler” diyor. Aslında bu katliamı kim gerçekleştirdiyse onun cezasız kalması için böyle bir yol ve yöntem deneniyor. Dolayısıyla yargı bu sesi duysun ve işlem başlatsın. Elini kolunu sallayarak bu katiller dolaşmasın. Biz de bu davanın takipçisi olacağız. Biz kadınlar sabrımızın sınırını çoktan geçtik. AKP-MHP erkek egemen iktidarının saldırdığı her kadın kazanımın gaspı, askıya alınışı, feshedilişi kadınların yaşamlarından çalıyor. Cezasızlık politikalarıyla failler güçlendiriliyor, kadın cinayetleri meşrulaştırılıyor. 

Nurcan Arslan cinayetinde Yargıtay’ın vermiş olduğu karar da yargı eliyle kadın düşmanlığının nasıl olduğunun yazılı beyanıdır. Nurcan Aslan 2016 yılında Ahmet Melih B. Tarafından 11 el ateş edilerek katledildi. Ahmet Melih B.’ye tasarlayarak kasten insan öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet cezası veriliyor. Sonra iyi hal indirimiyle ağırlaştırılmış müebbet, müebbet cezasına dönüyor. Yetmiyor. Davayı temyiz eden Yargıtay, yerel mahkemenin kararını yetersiz gerekçelerle verdiğini söylüyor. Yerel mahkeme 3 kez “Bu sanık silahıyla geldi ve Nurcan’ı planlayarak öldürdü” diyor. Yargıtay ise “Tartışmasalardı öldürmezdi, tasarlanmış cinayet değil” diyor. Bunun üzerine mahkeme Yargıtay’ın kararını esas alarak ve yeni bir iyi hal indirimi de uygulayarak faile verilen müebbet hapis cezasını 25 yıl hapse çeviriyor.
 
Nurcan Aslan cinayeti tasarlanmış bir cinayettir, yargı kadın katillerini koruyor

İşte iktidarın cezasızlık politikasının bir sonucu da Nurcan Arslan’ın davasında kendini göstermiştir. Bu bir faili aklama kararıdır. “Tartışmasalardı öldürmezdi” diyen Yargıtay’a şunu soruyoruz: Yanında silahın olmasını nasıl açıklıyorsunuz? Bu kişinin yanında silahla gelmesi bu cinayetin tasarlanmış olduğunu göstermiyor mu? Elbette ki kadın düşmanı iktidarın yargısına, mahkemesine, savcısına, hakimine göre de göstermiyor. Ancak biz kadınlar bu cinayetin tasarlanmış bir cinayet olduğunu biliyoruz. Erkek yargının, failleri koruyan ve kadın katliamlarını meşrulaştıran bu kararları biz kadınlar nezdinde yok hükmündedir. Bu kararlar, mücadelemizi büyütme gerekçesidir. Failleri aklamanıza izin vermeyeceğiz. Katledilen her kadının hesabını soracağız. Haklarımıza ve yaşamlarımıza sahip çıkarak, dayanışmamızı büyüterek İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyeceğiz.

Belediyelerimizin kadına yönelik şiddetle mücadele için imzaladığı işbirliği protokollerini kutluyorum

6284 Sayılı Yasanın uygulanmadığı her gün kadınların yaşamları tehlikedeyken bu kazanımımızı gasp etmelerine izin vermeyeceğiz. Kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında yerel yönetim anlayışımızla en güçlü mücadeleyi vereceğiz. Bu kapsamda Van, Amed, Mardin Büyükşehir Belediyelerimiz başta olmak üzere belediyelerimizle barolar arasında şiddete maruz kalan kadınlara hukuki destek amacıyla imzalanan işbirliği sözleşmelerini kutluyorum. Tüm belediyelerimizde kadın kurumlarımızla, sığınaklarımızla ve şiddetle mücadele merkezlerimizle en güçlü mücadeleyi sürdüreceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Yaşamlarımızı bu faşist erkek egemen iktidarın insafına bırakmayacağız.
 

Aile hukukunu değerlendirecek bir kurul olacaksa içerisinde kadın mücadelesi yürüten örgütler yer almalıdır
 

Kadınlar bu iktidarın “kutsal aile” dediği kurumun içerisinde katlediliyor. Bunun için kadınlar sesini yükseltiyor, isyan ediyor. İktidar ise bu kadın düşmanı kutsal aileyi güçlendirmek adına politikalarını tüm kurumlarıyla elbirliği içinde sürdürmeye devam ediyor. Yakın zamanda Adalet Bakanlığı “Aile Hukuku Değerlendirme Kurulu” kurduklarını duyurdu. Bu kapsamda sempozyumlar ve eğitimler düzenleyeceklerini beyan etmişlerdi. Ya siz bu toplumun, kadınların aklıyla dalga mı geçiyorsunuz? Siz hangi aile hukukundan bahsediyorsunuz? Kadınları katleden failleri cezasızlıkla ödüllendirdiğiniz aile hukuku mu? Ya da kadınların katledildiği ama kutsal diye savunduğunuz aileden mi bahsediyorsunuz? Kadınların nafaka hakkına göz diken hukuk anlayışınızdan mı bahsediyorsunuz? Aile hukuku değerlendirilecekse, bu değerlendirme kurulunun içinde kadın mücadelesi yürüten örgütler yer almalıdır. Hiçbir kadına ve kadın örgütüne sormadan, bu kurumları ve örgütleri dahil etmeden atılacak her adım erkek egemenliğini besleyecektir. Kadınların öldürüldüğü aileyi kutsamaktan başka bir şey değildir. Bu iktidarın hukuka dair bütün pratikleri göstermiştir ki her an yeni bir hukuksuzlukla karşımıza çıkabilirler. Nitekim biz bu iktidarın da bu bakanlığın da adalet anlayışını kadın katillerine yaklaşımından, çetelere gösterdiği ceza indiriminden çok iyi biliyoruz. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinden, hasta tutsakları ölüme sürükleyen rehin alma politikasından biliyoruz. Bu bakanlığın, bu iktidarın hukuk adına yaptığı her düzenleme hukuksuzluk barındırmaktadır.
 
30 Eylül’de Ankara’da “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Savaşlara Karşıyız” şiarıyla çalışmalarımızı başlatacağız 

İmralı Ada Hapishanesinde tutulan Sayın Öcalan’dan 42 aydır haber alınamıyor. Evet, 42 aydır Sayın Öcalan ne ailesi ile ne de avukatları ile görüştürülüyor. Adaletten sorumlu olan bakan ise bu ülkede tecridin olmadığını söylüyor. Bıkmadan, usanmadan söyleyeceğiz: Bu ülkede tecrit vardır. Bu tecrit özellikle Türkiye halklarının ve kadınların barış umuduna yönelik bir tecrit halini almıştır. Ve bu tecridi kırmanın öncülüğünü de biz kadınlar yapacağız. Kürt halkına, onun değerlerine, onunla yol yürüyenlere savaş açarak bu tecridi derinleştirmek isteyenler iyi bilsin ki biz kazanacağız. Biz kadınların, tecridi derinleştirerek savaş politikalarında ısrar eden bu iktidara, bu savaşın yarattığı yoksulluğa, işsizliğe ve emek sömürüsüne tahammülü kalmamıştır. Bu savaş karşısında en geniş savaş karşıtlığını kadınlarla birlikte öreceğiz. Bunu yapacak gücümüz var, inancımız var, ilham aldığımız mücadele tarihimiz var. Bu kapsamda 30 Eylül’de Ankara’da “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Savaşlara Karşıyız” şiarıyla kampanya başlatacağız. Tüm kadınlara çağrımızı yaparak, bu ülkede umudu, mücadeleyi ve dayanışmayı büyütecek çalışmalarımızı başlatacağız. 
 
“Yüzyılın Kadın İstihdam Projesi” dedikleri kadınları sömürü projesidir

Bu savaşın maliyeti derinleşen yoksulluktur. Derinleşen kadın yoksulluğuna ve işsizliğine tahammülümüz kalmamıştır. Biz kadınlar bu iktidardan çözüm bekleyen bir yerde değiliz ama hırsızlıklarına da göz yumacak değiliz. Çünkü kadınlara sunulan her vaat geleceksizlik üzerindendir. Yakın zamanda bunun en açık örneğini gördük. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, şubat ayında farklı bakanlıklar ile yaptığı protokollerle, İŞ-KUR aracılığıyla kadın istihdamını artıracağını söyledi. Hatta “Yüzyılın Kadın İstihdam Projesi” diye süsleyerek kamuoyuna büyük bir gururla sundular. Projenin kadınların yaşamındaki karşılığına baktığımızda, bunun olsa olsa kadınların güvencesiz ve esnek çalışma koşullarında kısa vadeli istihdamının ve sömürüsünün projesi olduğunu görüyoruz. Çünkü destek işçiye değil imalat sektöründe işçi alan patrona sunuluyor. Projeye destek süresi üç ay.  İŞKUR, patronların, destek ödemesi yapılan sürenin en az iki katı kadar süreyle kadın işçi istihdam etmesi gerektiğini söylüyor. İşe alınan kadınların geleceği 6 aydan sonra ise patronların insafına bırakılıyor. İşte kadınlara vaat edilen istihdam projesinin alt metni bu şekildedir: Güvencesiz işlerde çalışma koşullarına zorlamak, bağımlı hale getirmek, bu koşullara itaat ettirmek. Biz kadınlara sunulan bu güvencesizliği de işsizliği de kabul etmiyoruz.
 
Karadeniz’deki kadın emekçilerle dayanışma içindeyiz

Yakın zamanda Artvin’de çay işçisi kadınlarla bir araya geldik. Binbir emekle çay toplayan kadınlar, “Sabah 7 de kalkıyoruz. Arada gidip çocuklara öğlen yemeği veriyoruz. 4’ten sonra ev işleri yapıyoruz. Bazen yemeğe dahi yetişemiyoruz. Bir ton gübre geçen yıl 17 bin liraydı. Şimdi bir ton çayı 16 bin liradan alıyorlar. Emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Bu yüzden işi tek başımıza yapmak zorunda kalıyoruz. Bir ton çay en azından 25 bin lira olmalıydı. Hayat pahalılığından dolayı bazen ikinci bir iş yapmak zorunda kalıyoruz. Emeğimizin karşılığını almalıydık” diyor ama duyan yok. Biz duyun diye bu sözleri tekrarlıyoruz. Ben bir kez daha sizler aracılığıyla Artvin başta olmak üzere Karadeniz’deki çay emekçisi kadınlara dayanışma duygumuzu iletiyorum. Yetkililer derhal çay üreticisi kadınların taleplerini yerine getirmeli, gerekli destekler sunulmalıdır.

Belediyelerimizin kadın istihdamı yaratması bizim olmazsa olmazımızdır

Derinleşen kadın yoksulluğuyla mücadelede yerel yönetimler politikamızı her geçen gün daha da güçlendiriyoruz. Belediyeler bünyesinde başlattığımız kadın emeği buluşmaları, kadınların ürettiklerini ekonomik ve sosyal yaşamda destekleme açısından önemli ve başlangıç adımları olarak görüyoruz. Her bir belediyemizin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldıracak meslek edindirme kurslarını ve istihdam alanlarını yaratması bizlerin olmazsa olmazıdır. Avrupa Yerel Yaşamda Kadın Erkek Eşitlik Şartnamesinin belediyelerimiz tarafından tekrardan imzalanması, kent hakkının ve hizmetinin eşitlik ilkesiyle ele alınması bizim açımızdan kararlılığımızı güncellemek olmuştur.
 
Konferansımızı örgütlenme hamlesi kararlılığıyla ve başarıyla tamamladık
 
Hepinizin bildiği gibi, 12-13 Eylül tarihlerinde Kadın Örgütlenme Konferansımızı gerçekleştirdik. Kadına yönelik şiddet, kadın yoksulluğu, emek sömürüsü, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı yaşadığımız tüm sorunları detaylı bir şekilde konuştuk, tartıştık. Kadın örgütleme modelimizi en güçlü şekilde örerek yaşadığımız sorunlar karşısında en güçlü mücadeleyi sergileyeceğimizin sözünü yineleyerek büyük bir moral ve motivasyonla konferansımızdan çıktık. Bizler için gün kararlarımızı en güçlü şekilde hayata geçirerek bu mücadeleyi büyütme günüdür. “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Örgütleniyoruz” şiarı ile başlattığımız kampanya kapsamında, kadın yoksulluğuna karşı buluşmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Bu buluşmalarımız, savaş bütçesinin hayatımıza nasıl mal olduğunu bize her gün göstermektedir. İktidarın ve sermayenin ortaklığında doğamız talan edilirken, bizler doğası için mücadele eden kadınların yanında olacağız. Suç şebekeleri ve siyasi iktidarın bürokrasisinden siyasetçilerine kadar tarihin hiç olmadığı kadar suç üreten, hak gasp eden, rızk çalan bu iktidarın Kürdistan’dan tüm Türkiye’ye yaydığı bu kirli ve özel savaş politikalarına karşı tüm toplumun ses vermesini istiyoruz. Bu yüzden her yerde örgütlü itirazlara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Muğla’da kadın balıkçıların, Artvin’de çay toplayan kadınların, Kulp’un Hesandin Yaylasında mücadele eden kadınların, Hakkari’den İstanbul’a özel savaş politikalarının hedefinde olan genç kadınların, Karabük’te katledilen Dina’nın ve erkek-devlet şiddetiyle katledilen tüm kadınların sesi olmaya, adaleti birlikte aramaya sokakta ve Meclis’te isyanımızı örgütlemeye DEM Parti Kadın Meclisi devam ediyor. Yaşasın kadın dayanışması. Jin Jiyan Azadî!

27 Eylül 2024