Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen vergi paketine ilişkin muhalefet şerhimiz

Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen ve vergi düzenlemelerini de içeren "2/2290 Sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi"ne ilişkin muhalefet şerhimiz: 

2/2290 SAYILI VERGİ KANUNLARI İLE BAZI KANUNLARDA VE 375 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ 

MUHALEFET ŞERHİ

Genel Değerlendirme

Dağ Fare Doğurdu

Kapsamlı bir vergi paketi hazırlığı yapıldığı bilgisi uzunca bir süredir kamuoyunu meşgul etmekteydi. Tabiri caizse “vergi paketi” meselesi bir yılan hikayesine dönüşmüştü. İsmi olan ancak cismi olmayan bir vergi paketi hayaleti ortalarda dolaşmaktaydı. Hatırlanacağı üzere kamuoyunda içeriğe dair tartışmaya Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan 104 sayfalık metin ile Haziran ayı başlarında başlanmıştı. Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan ve mevzuat değişiklikleri öneren taslak metin, iktidarın süzgecinden geçtikten sonra ise Temmuz ayı başında sermaye kesimi ile paylaşılmıştı. Bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 1 Temmuz Pazartesi günü sermayedarlarla paketin içeriğini görüşmüştü.

Bu süreçte pek çok kez farklı medya kuruluşları hazırlıkları süren vergi paketinin “sızdırıldığını” iddia ederek paketin içeriğine dair haberler yapmıştı. Hatta bu haberlerden bazılarına göre kuryelerin bahşişlerinden bile vergi alınacaktı.

Vergi paketi hazırlık sürecinin böylesi uzun ve dolambaçlı olması, sıklıkla ve büyük ihtimalle bürokrasi aracılığıyla basına sızdırılması birkaç nedene dayanıyor olabilir:

Birincisi, paketin içeriğinde değişiklik hedefleyerek bu sızdırma yoluyla Mehmet Şimşek’in kamuoyunda zor durumda bırakılmak istenmesi. İkincisi, paketin içeriği konusunda Şimşek ile sermaye çevrelerinin anlaşamıyor olması. Üçüncüsü ise kamuoyunda “vergi adaletinin sağlanması için yoğun bir çalışma yürütülüyor” algısının yaratılmaya çalışılması ve büyük bir beklenti yaratılarak toplumsal rızanın oluşmasının arzulanması…

Ancak tüm bu uzun hazırlık sürecine ve iddialı sözlere rağmen dağ fare doğurmuştur. 16 Temmuz Salı günü öğle saatlerinde Meclis’e sunulan bu vergi paketi AKP-MHP zihniyetiyle ekonomide gidilecek 1 santim bile yolun kalmadığını bir kere daha göstermiştir. 100 sayfayı aşacak bir biçimde hazırlandığı iddia edilen ve vergi adaletini sağlayacağı söylenen, ancak 53 maddelik bir paket olarak sunulan ve Plan ve Bütçe Komisyonu’ndan 54 madde olarak geçen bu vergi paketinde esaslı ve köklü bir çözüm yoktur.

Adaletsiz vergi yapısı aynen devam ettirilmektedir. Vergide adaletin sağlanması, çok kazanandan çok vergi alınması yönünde köklü bir değişim adımı yoktur.

Öte yandan vergilemeye ilişkin bir paketin oldu bittiye getirilmesini de kabul etmiyoruz. Bu paket sadece sermayedarlarla değil kamuoyunda, ücretli çalışanların, işçi ve emekçilerin, emeklilerin, esnafın temsilcileriyle ve Meclis’te daha uzun ve detaylı bir biçimde tartışılmalıydı. 53 maddelik bir paketin üzerinde çalışmak için muhalefete yine İçtüzük bahane edilerek 48 saat gibi kısa bir zaman kalmıştır. Yangından mal kaçırırcasına gösterilen bu acelecilik yasama kalitesini düşürmektedir.

AKP-MHP iktidarı bu kanun teklifi vesilesiyle yine sermaye çıkarları doğrultusunda davranan bir iktidar olduğunu göstermiş ve basında pek çok versiyonu dolaşmış olan taslak paketi sadece sermayeyle görüşmüştür. Bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 1 Temmuz Pazartesi günü sermaye temsilcileriyle paketin içeriğine ilişkin bir toplantı yapmıştır. Türkiye’de verginin asıl yükünü emekçiler, işçiler taşırken bu vergi paketi hazırlık sürecinde niçin işçi sendikalarıyla, meslek örgütleriyle ve demokratik kitle örgütleriyle görüşülmemiştir? Vergi meselesi ve vergiye ilişkin tüm düzenlemeler sadece sermayeyi değil işçiyi, memuru, esnafı da ilgilendirmektedir.

Sermayeyle yapılan görüşmelerle birlikte ilk etapta Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan 104 sayfalık taslak metin 53 maddeye indirilmiştir. Yapılan görüşmelerde paketten hangi maddeler niçin çıkarılmıştır? Örneğin “nereden buldun” düzenlemesinin paketten çıkarıldığı bilgisi doğru mudur?

Bu pakette yer alan maddeler kadar yer almayan ya da taslaktan çıkarılan maddeler de önemlidir. Kamuoyu bu soruların yanıtları konusunda bilgilendirilmemiştir. Yine 53 maddelik bu paketin etki analizi de son derece özensiz hazırlanmıştır ve geciktirilmiştir. Komisyon görüşmelerinden bir gün önce komisyona sunulan etki analizinde bu vergi düzenlemelerinden elde edilmesi beklenen toplam vergi geliri net değildir.

Ancak bu sorunun yanıtı çok önemlidir. Çünkü bu paketin ciddi bir kaynak yaratacağı beklentisi yayılmıştı. Pek çok hesaplamaya göre bu paketten 2024 yılında elde edilecek gelir yaklaşık 150 milyar liradır. Tasarruf paketi olarak sunulan paketin de yaklaşık 120 milyar liralık bir gelir getireceği hesaplanmıştı. Dolayısıyla hem tasarruf hem de bu vergi paketi toplamda sadece 270 milyar liralık bir gelir yaratacaktır. Ancak 2024 bütçesinde öngörülen bütçe açığı 2 trilyon 700 milyar liradır. Gerçekleşen açığın yılın sonunda nereye ulaşacağı henüz belli değildir. Bu iki paket öngörülen bütçe açığının sadece yüzde 10’unu karşılayabilecektir. Bu da yurttaşlar için yeni vergiler, halkın sırtına yüklenecek yeni borçlar demektir.

Bu Vergi Paketi Pansuman Bile Olamaz: Aynı Tas Aynı Hamam

Kamuoyuna “vergi paketi” olarak sunulan bu kanun teklifi ile genel gerekçede belirtildiği gibi esas itibariyle “vergi adaletinin güçlendirilmesi”, “dolaysız vergilerin payının arttırılması” amaçlandığı iddia ediliyor. Ancak bu iddialı sözler bu vergi paketinin içeriğiyle uyumsuzdur. Vergi paketinde Türkiye’deki vergi adaletsizliğini giderecek, vergi adaletini güçlendirecek düzenlemeler yoktur.

Derin vergi adaletsizliği bu paketle asla giderilemez. Bunun için kapsamlı bir vergi reformu yapılması şarttır. Vergi yapısını ve vergilendirme mantığını esaslı bir şekilde değiştirmeyen hiçbir düzenleme gerçek anlamda bir vergi reformu olamaz. Dolayısıyla bu vergi paketi pansuman bile olamayacak niteliktedir. Vergi yapısında ve vergilendirme mantığında “aynı tas aynı hamam” durumu devam etmektedir.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “Yeni vergi paketini ‘çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alınması’ ilkesiyle hazırladık. Dar gelirli vatandaşa yönelik hükümler içermiyor” demiştir. Ancak pakette az kazanandan az vergi alınacağına dair tek bir hüküm bile yoktur. Örneğin emeğiyle çalışan yurttaşların yıl içerisinde ciddi ücret kayıplarına uğramasına neden olan adaletsiz vergi dilimi uygulamasına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.

 Yine Mehmet Şimşek “Çalışmalarımızı, Türkiye’de vergilendirilmemiş alan bırakılmaması amacıyla yürütmeye devam edeceğiz” demiştir. “Vergilendirilmemiş alan bırakılmaması” ne demektir? Vergilendirilmemiş alan bırakmayacağız sözünün hedefinde sermayenin, çok kazananların, patronların değil emeğiyle geçinenlerin, işçinin, emekçinin, esnafın, çiftçinin olacağını tahmin etmek için kahin olmaya gerek yoktur.

Öte yandan 53 madde olarak Plan ve Bütçe Komisyonu’na sunulan vergi paketinin yurtdışı çıkış harcı üzerinden tartışılması ve tartıştırılmak istenmesi, devasa vergi sorunları varken meselenin özünden saptırılması anlamına gelmektedir. Kuşkusuz asgari ücrete yılın ikinci yarısında zam yapılmazken, yurtdışına çıkış harcının bir defada yaklaşık 3 buçuk misli arttırılmasının bir izahı yoktur. “Şayet bu bir güncelleme ise o halde niçin örneğin asgari ücret için de güncelleme yapılmamıştır” sorusu önemlidir.

Emekliler İktidardan Bahşiş veya Kıyak Beklemiyor Hakkını İstiyor

Bu vergi paketine eklenen bir düzenleme de emekli maaşına ilişkindir. Buna göre 10 bin lira olan en düşük emekli maaşı 12 bin 500 liraya yükseltilmektedir. Bu zam milyonlarca emekliyi açlığa ve yoksulluğa mahkum etmek demektir. Türkiye’de emekçiler ve emekliler en temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanmaktadırlar. Türk-İş’in son verilerine göre Haziran’da açlık sınırı 18 bin 797 lira, yoksulluk sınırı ise 61 bin 820 liraya dayanmıştır.

2023 yılının Temmuz ayında yapılan maaş zammıyla memur ve emekli aylıkları için yüzde 17,55 olarak belirlenen zam oranı çıkan ek kararla yüzde 25’e tamamlanmış, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde 5,23; memur emeklilerine ise yüzde 7,45 refah zammı yapılmıştı. Böylelikle en düşük memur emeklisi maaşı 9 bin 877 liraya çıkmış, ancak bu durum yalnızca kök aylığı 7 bin 500 liranın üstünde olan emekliler için geçerli olmuştu. Kök aylığı 6 bin liranın altında kalan emekliler ise maaşlarını yıl sonuna kadar 7 bin 500 lira olarak almaya devam etmek zorunda kalmışlardı. Ayrıca aynı karara göre, tüm kamu personeline bir de eşit miktarda olacak şekilde, yani seyyanen 8 bin 77 liralık ilave ödeme yapılması kararlaştırılmış, alınan bu zamdan ise emekliler faydalanamamıştı. Bu süreçte insani yaşam koşullarından mahrum bırakılan emeklilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi yerine onlara sabır önerilmiştir.

Emeklilerin kök aylıklarının tamamlanan aylıklarından düşük olma hali günümüzde de devam etmekte, emekli aylıkları 10 bin liraya tamamlanmaktadır. Ancak halihazırda yaklaşık 4 milyon emeklinin kök maaşı 10 bin liranın altındadır. Bu nedenle 2024 yılının Temmuz ayında altı aylık enflasyon oranında zam yapılacak olsa dahi emekliler enflasyonun altında ezilmeye devam etmektedir. Çünkü zam kök aylıklar üzerinden hesaplanmaktadır. Bu durumda 8 bin lira alan emekli yüzde 25 zam alsa dahi maaşı 10 bin lira olmakta ve maaşları yüksek enflasyona rağmen değişmemektedir. Bu da emeklilerin alım gücünün gittikçe erimesini beraberinde getirmektedir.

Son yıllarda emeğiyle geçinmek zorunda olanlar başta olmak üzere emekliler de yoğun hak kaybına uğramışlardır. Emeklilerin yaşadıkları hak kayıplarını ortaya koyan birkaç çarpıcı veriye baktığımızda durum daha net ortaya çıkmaktadır.

Emekliler 20 yıl önce asgari ücretin yaklaşık yüzde 40 üzerinde aylık alırlarken, şu anda asgari ücretin sadece yüzde 60’ına denk gelen bir maaşa mecbur bırakılmışlardır. Memur emeklileri için iki tehlike söz konusudur. Memur emeklileri bu Temmuz ayında toplu sözleşmeden kaynaklı olarak enflasyondan yaklaşık 5,5 puan düşük zam alacaklardır. Ayrıca memur emeklilik bağlama oranları son bir yıl içinde ciddi şekilde düşmüştür. Bir yıl önce emekli olan bir memur aylığının yüzde 71’ini alırken, şimdi emekli olacak bir memur aylığının yüzde 41’ini ancak alabilecektir. Her geçen gün emeklilerin kaybı daha da artmaktadır.

Emeklilik hem çalışmaya bağlı bir hak hem de çalışma hakkının devamı niteliğindedir. Tam da bu sebeple emeklilerin sorunları çalışma hayatının ve sorunlarının önemli bir parçasıdır. Ömürlerinin en verimli zamanlarını çalışarak geçirmiş olan vatandaşların emekliliklerini huzur ve refah içinde geçirmelerini sağlamak iktidarın en temel yükümlülüklerindendir. Ancak günümüzde emeklilerin büyük bir kısmı asgari ücretin dahi çok altında bir ücretle, açlık sınırının da altında, zorlu yaşam koşullarında yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Emekli maaşlarına yapılan zamlar yüksek enflasyon ve derinleşen ekonomik kriz karşısında anlamsız hâle gelmiştir.

Emekliler 2000’li yılların başından itibaren hak kayıplarını yaşamaya devam etmektedir. Bu mağduriyetlerin temel kaynağı ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’dur. 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı yasa ile emekliliğe erişim hakkı zorlaşmış, emeklilik yaşı yükseltilmiş, emekli aylığı elde etme koşulları değişmiş ve emekli aylıkları düşmeye başlamıştır. Çalışan ve iş arayan emekli sayısı 2003 yılında 1,5 milyonken, 2017 yılı verilerine göre 4 milyonu aşmıştır. Günümüzde yaşanan ekonomik krizin ve emekli maaşlarının açlık sınırının dahi altında olması dolayısıyla bu sayının çok daha vahim boyutlara ulaştığı hesaplanmaktadır. Emeklilerin yaşadıkları bu sorunların yanı sıra hak arama mücadeleleri de engellenmekte, kurdukları sendikalar valilikler tarafından açılan kapatma davalarına muhatap olmak zorunda kalmaktadır.

Şimdi bu kanun teklifiyle en düşük emekli maaşının 10 bin liradan 12 bin 500 liraya arttırılması öngörülmektedir. Bir kez daha belirtelim ki, emekliler AKP-MHP iktidarından kıyak beklemiyor. Emeklilerin iktidardan bahşiş ve harçlık talebi yok. Emekliler yıllarca döktükleri alın terinin hakkını istiyor.

Biz en düşük emekli maaşının yoksulluk sınırının yarısına eşitlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu ücret Temmuz 2024 itibariyle yaklaşık 31 bin liradır. Bunun için kanun teklifi de verdik. Emeklilerin en düşük emekli maaşı sendikalar tarafından aylık olarak hesaplanan yoksulluk sınırının yarısına denk gelecek şekilde olmalı ve altı ayda bir arttırılmalıdır. Aksi hâlde emekliler adeta ölüme terk edilmiş olacaklardır. Emekli aylıklarının ülkedeki ekonomik gidişat da dikkate alınarak yeniden ele alınması ve enflasyonist ortamda periyodik olarak artırılması zorunludur.

Muhalefet şerhinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

23 Temmuz 2024