Tarım Komisyonumuz: Sempozyumun sonuçları üzerinden Türkiye’nin dört bir tarafında örgütlenmek temel hedefimizdir


Tarım Komisyonu Eş Sözcülerimiz Melis Tantan ve İbrahim Akın, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek Tarım Sempozyumu Sonuç Bildirgemizi açıkladı. Tantan ve Akın, şunları söyledi: 

Tantan: Binlerce yıllık kadim bilgilerin yeni nesillere ulaştırılacağı yeni bir tarım politikasının acilen inşa edilmesi gerekiyor

Tarım Komisyonu olarak 7-8 Eylül tarihlerinde Van’da, “Tarladan Tabağa, Üretimden Yönetime” şiarıyla gerçekleştirdiğimiz sempozyumun sonuç bildirgesini sizlerle paylaşmak üzere birlikteyiz. Sempozyuma hem bölgeden hem de Türkiye genelinden çiftçiler, üreticiler, tüketiciler, yerel yöneticiler, partimizin örgütleri, akademisyenler, kooperatif temsilcileri, odalar ve meslek kuruluşları katıldı. Tüm sunumlar Türkçe ve Kürtçe, iki dilli olarak gerçekleştirildi. Sempozyumda, yerel yönetime dayanan ve toplum ihtiyaçlarıyla sınırlı olan ekonomileri esas alan yeni bir tarım politikasının nasıl mümkün olduğuna yönelik tartışmalar sürdürüldü. Var olan tarım politikalarının aslında tekelci, rantçı doğaya ve topluma karşı neoliberal politikaların sonucu olduğu tespiti yapıldı. Yine toplumsal faydayı esas alan üretici ve tüketicinin karşılıklı ilişkisi üzerine temellenen gıda egemenliğinin ve halkın nitelikli ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşması için cinsiyete duyarlı demokratik planlamacı ve kendi kendine yeten bir tarımsal üretimin koşularının nasıl gerçekleştirileceği tartışıldı. Tarım politikaları açısından polikültür esaslı az girdili, yoğun istihdamlı ve yine binlerce yıllık kadim bilgilerin yeni nesillere ulaştırılacağı yeni bir tarım politikasının bugünden acilen inşa edilmesi gerektiği belirtildi. Örgütlenme açısından da kooperatiflerin bağımsız örgütlenmeler olarak örgütlenmesi ve yerel yönetimlerin ise destekleyici rollerinin olması gerektiğine yönelik tartışmalar yürütüldü. Demokratik, ekolojik ve sosyal kooperatifler ile sendikalarda örgütlü tarımın hayata geçirilmesiyle ilgili vurgular yapıldı. 

Sempozyumumuz yeniyi, geleceği, daha sağlıklı bir tarımı nasıl kuracağımıza dair bir dizi öneriyle sonuçlandı 


DEM Parti olarak şunu ifade etmeliyiz: Tarım ve gıdada eskiden kopuş, yeniden kuruluş zaruridir. Bu zarureti ilan ediyoruz ve bu konuda sorumluluk alıyoruz. Bu süreci başlatmak için kollarımızı sıvıyoruz. Geldiğimiz noktada kapitalizmin çoklu krizleri tarımda ve gıdada yeniden yaratılıyor. Bunun nedenleri de iklim değişikliği, pandemiler, savaşlar, sermayenin ve piyasalaşmanın üretim bütünlüğü üzerindeki etkileri, ithalatçı tarım politikalarının yaygınlaşması ve bir dizi toplumsal gerçekliktir. Endüstriyel tarımın bugünümüzü karşılayamadığı, yarını kuramadığı ve bütün ekolojik düzeni bir yıkıma ve krize doğru sürüklediği gerçekliği karşımızda duruyor. Bu açıdan baktığımızda da yoksullar ve ezilenler başta olmak üzere öncelikli olarak gıdaya erişim, ikinci olarak da yaşam alanlarının tahribatı söz konusu. Bu konuda gıda tekelleri ve pazarının şartlarının belirleyici olması bir gerçeklik. AKP’nin de son 20 yıldaki rolü ve 80’den sonra darbeyle birlikte uygulanan neoliberal politikaların getirisiyle tarımda borçlanmanın artışı, çiftçinin ne ekip biçtiğini bilemez hale gelmesi ve tarımdan uzaklaşması bir gerçeklik. Tarım kurumlarının kendilerini tasfiye etmesi başka bir gerçekliğimiz. Tarım alanlarımızın yok edilmesi başka bir gerçeklik. Bu açıdan söyleyebiliriz ki küçük ölçekli çiftçiler, topraksız yoksul köylüler piyasa ve tarım tekelleri karşısında örgütsüz bir halde kalmış durumda. Kürdistan coğrafyası açısından durum daha da vahim. Çünkü 80’li yıllar başta olmak üzere Kürt coğrafyası üzerinde insansızlaştırma politikası, yayla ve mera yasakları uygulanıyor. Kürtlerin Türk coğrafyasında mevsimlik tarım işçisi, inşaat ve hizmet sektörlerinde ucuz işçi olarak kullanılması da bir gerçeklik. Mayınlı araziler ve köy yakmalarla yaşam alanlarının yok edilmesi, ormansızlaştırma ve güvenlik barajları, madencilik projelerinin artırılması, Kürdistan coğrafyasının tüm kırsal bölgelerini insansızlaştırmak ve Kürtleri tarım ekonomisinin dışına atmak için yürütülmüş politikalarının devamı niteliğindedir. Burada mülksüzleştirilen bir halktan bahsediyoruz ve aynı zamanda doğduğu yerde doymaktan uzaklaştırılmış bir toplum yaratma pratiğini görüyoruz. Sempozyumumuz tüm bu analizler doğrultusunda yeniyi, geleceği, daha sağlıklı bir tarımı nasıl kuracağımıza dair bir dizi tartışma ve öneriyle sonuçlanmıştır. 

Akın: Tarım neoliberal politikaların yarattığı tahribatla tasfiye edilmeye çalışılıyor

Eş Sözcümüz Melis Tantan’ın da bahsettiği gibi aslında biz uzun süredir Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında bir çalışma yürütüyoruz. Şu anda da çalışmamız Mersin ve Adana’da devam ediyor. Türkiye’nin dört bir tarafında yürüttüğümüz bu çalışmanın kapsamı içinde Van'da bir tarım sempozyumu gerçekleştirdik ve zengin bir tartışma gerçekleştirdik. Tarım alanında muhatap olan herkesin katıldığı ve çeşitli önerilerle somutlaşmış önerileri ben de genel tespitler bağlamında sizlerle paylaşmak istiyorum. 1980 yılı sonrası neoliberal politikaların yarattığı tahribatla tarım tasfiye edilmeye çalışıldı; küçük çiftçi yok edilmek istendi. Sempozyumda, buna karşı belediyeler ve bütün yurttaşlarımızla beraber alternatif politikaların üretilmesi ve kooperatifçiliğin geliştirilmesi bakımından somut öneriler sunuldu. 

Sempozyumda her yere stratejik planlama yapılması konusu gündeme geldi


Çiftçileri ve üreticileri tarla ve topraktan, hayvancılıktan kopartan mevcut anlayışa karşı kooperatifçilik temel örgütlenme formülümüz olarak önerildi. Keza Kürdistan coğrafyasının tamamında 1980 sonrası mülksüzleştirilen, köylerinden sürülen ve aynı zamanda Türkiye’nin değişik yerlerinde yaşamak zorunda bırakılan halkın durumu gündeme geldi. Bölgede hayvancılığın ve tarımın çökmesine sebep olan savaş politikalarının yarattığı tahribatlar değerlendirildi. Buna karşı hem belediyeler hem de kooperatifler vasıtasıyla çiftçilerin geliştirilmesi konusu gündeme getirildi, önerildi. Yine her yere stratejik planlama yapılması konusu gündeme geldi. İnsanların sadece kendi bireysel inisiyatifiyle yapacağı tarım politikasının hem planlama bakımından hem üretim bakımından hem de toplumsal hayatımızın yeniden inşası bakımından mümkün olmayacağı tartışması yapıldı. 

DEDAŞ gibi bölgede devlet eliyle tekelleştirilen bir yapı karşısında seçenek üretilmesi konusu gündeme geldi 

Yine belediyelerimiz bünyesinde bir kurumsal yapı oluşturulması, bu yapıyla çiftçilere yönelik gerçekleştirilecek eğitim çerçevesinde planlı ve sağlıklı üretimin yapılması tartışıldı. Tarım alanında finansman sorunu Türkiye’de çok önemli. Bir sonraki yıla daha borçlu girdikleri için üretim yapamaz hale gelen çiftçilerin üretimi sağlıklı yapabilmesi için destek ilişkilerin kurulmasının çok önemli olduğu ifade edildi. Özellikle bölgede savaş politikalarının yarattığı tahribata bağlı olarak, geçmiş yıllarda çok yüksek miktarda olan hayvancılığın bu dönemlerde çok azalmış olmasına ve ithalat yapılıyor olmasına karşı tutum alınması konusu gündeme geldi. Yine geçmişte olduğu gibi yerli et kurumlarının daha çok geliştirilmesi ve bunlar vasıtasıyla süspanse edilmesi konusu da öneriler arasındaydı. Yine güvenlikçi politikaların yarattığı ekolojik denge bozulmalarına, su ve elektrik gibi girdilerin problemli hale getirilmesine karşı ortak iradenin yaratılması ve özellikle DEDAŞ gibi bölgede devlet eliyle tekelleştirilen bir yapı karşısında seçenek üretilmesi konusu gündemlerdendi. Yine arazi imarıyla ilgili özellikle küçük çiftçilerin tasfiyesini hedefleyen anlayış karşısında tutum alınması gündeme geldi. 

Türkiye’deki tarımcılığın tarihsel birikimini içerecek bir tohum kütüphanesi önerildi

Yine köylülerimizin tarihten gelen bilgisine bağlı olarak “bilge köylülük” anlayışının geliştirilmesi, tarımın daha organik hale getirilmesi ve GDO’lu gıdaların ortadan kaldırılması için ciddi bir faaliyet yürütülmesi önerildi. Tapu devri meselesi de önemli konulardan bir tanesiydi. Ayrıca hayvan hastalıkları karşısında koruyucu veterinerlik tedbirlerinin alınması önerisi yapıldı. Yerel yönetimlerin destek vermesiyle ilgili öneriler vardı. Ancak yerel yönetimler Türkiye ve Kürdistan’da sıkıntılar yaşadığı için “belediyesiz belediyecilik” kavramıyla kooperatiflerin mümkün olduğu kadar bağımsız örgütlenmesi yapılan öneriler arasındaydı. Yine orijinal önerilerden biri de şuydu. Türkiye’deki tarımcılığın tarihsel birikimini sağlayacak bir tohum kütüphanesi önerildi. Tohum için bir kütüphanenin gündeme getirilmesi ve tohum üretiminin devamlılığı ve tarihsel birikiminin değerlendirilmesi bakımından ilginç önerilerden biri oldu. 

Kooperatifçilik yapılamazsa önümüzdeki dönemde mevcut tarım ilişkileri sermayenin planlı hedefleri çerçevesinde seyredecek 

Yerel yönetimlerin kendi bünyesinde oluşturduğu yapıların büyütülmesi ve bunların takipçiliği bakımından önemli öneriler geldi. Örgütlenmeyle ilgili yaptığımız çalışmaların çok kıymetli olduğunu ifade etmek isterim. En son Mersin’de gördüğüm durum da bunun önemli örneklerinden biri. Bu alanda alternatif üretim ve örgütlenme yapılmadığı sürece, mevcut kapitalist üretim ilişkileri köylü ve çiftçileri tasfiye edecek ve yoksullaştıracak. Bu açıdan, kooperatifçilik ve üreticilerin kendi birliklerini kurması, sendikalaşmayı sağlaması gibi somut öneriler var. Bu yapılmadığı sürece Türkiye’nin tarım politikasında seçenek üretmenin mümkün olmadığı kanaati herkes tarafından paylaşıldı. Bizim bu pratik içerisinde gördüğümüz en önemli konulardan bir tanesi çiftçilerin tasfiye edilmesi. Maraba anlamına gelen bir sözleşmeli tarım işçiliği var. Eğer kooperatifçilik yapılamazsa önümüzdeki dönemde tamamen mevcut tarım ilişkileri sermayenin planlı hedefleri çerçevesinde seyredecek. Buğday ve arpada gördüğümüz fiyat belirlemeler ile fındık, çay, narenciye, domates, biber ve diğer alanlarda yaşadığımız süreç şunu gösterdi ki sağlıklı, planlı, yerinde ve kendi kendine yeten bir üretim yapılmadığı sürece bu sorunlar çözülemeyecek. Bu çok açık. Mevcut sistemin tıkandığını hep birlikte gördük. 

Sempozyumun sonuçları üzerinden Türkiye’nin dört bir tarafında örgütlenmek temel hedefimizdir

Mersin’den biraz bilgi vermek istiyorum. Mevsimlik tarım işçileri ve oradaki tarım koşulları Türkiye’nin en vahşi emek ilişkisinin olduğu bir yer. 18 kişilik dolmuşlara 30 kişinin doldurulduğu, insanların günlük 560 lira ücretle 12 saat çalıştırıldığı bir yapıdan bahsediyoruz. İnsanlar vahşice orada sömürülüyor. Hiçbir sosyal güvenceleri yok, sigortaları yok. Ulaşım konusunda korkunç bir vahşi politika uygulanıyor. Bizzat devletin valisi tarafından imzalanarak yürütülen bir süreçle karşı karşıyayız. Bunu dün gecenin saat 4’ünde gördük. Buradan sesleniyoruz: Bu ülkede emek alanı her açıdan bitmiş durumda. Bunun karşısında birlikte mücadele etmediğimiz, örgütlenmediğimiz sürece ve kendi geleceğimizi inşa etmediğimiz sürece sonuç almamız mümkün değildir. Bu ülkedeki sistem tamamen sermayenin yanındadır, sermayenin dostudur. Bu sistem emekçinin karşısındadır, emekçiye düşman hale gelmiştir. DEM Parti olarak, bu sempozyumun çıktılarını Türkiye’nin dört bir tarafında örgütlemekte kararlıyız. Emekçilerle, çalışanlarla, güvencesiz çalışanlarla birlikte olmak bizim temel siyasal hedefimizdir. Hepimize bu bakımdan kolaylıklar diliyorum, teşekkür ediyorum.

Sonuç bildirgesine buradan ulaşabilirsiniz.

20 Eylül 2024